SİNCAN YILDIZ KUDÜS ÇADIRI= 28 ŞUBAT
BÖLÜM: 4
SİNCAN'DA TANK SESLERİ
"Sincan.. Yenikent'te tatbikat alanına giden 15 tank ve 20 kadar kariyerin geçişiyle uyandı.
Tarih; 4 Şubat 1997 Salı. Esasında sabahın erken saatlerinde tankları gördüğümüzde darbe olduğunu falan hiç sanmamıştık. Dolayısıyla da habere verilen süs itibariyle herhangi bir şaşkınlığımız falan da hiç olmamıştı. Olayları günübirlik yaşayanlardan olarak ne Kudüs Gecesi, ne de Yıldız'ın önceden yapageldikleri bize gayet doğal gelmişti. Tıpkı Cem Sultan ile 2. Bayezid-i Veli, Timur'la Yıldırım Beyazıd misali, devlet içi-millet arası bir ihtilâf, bir dikleniş ve niyet kavgası gibi bir şey gelmiş olacak ki en küçük detay bir yana, en büyük mevzuu bile didik didik edilesi cinsten gelmemişti bize ki, her nedense bütün vehimler ve tereddütler umurumuz bile değildi sanki..
Ama, yerel basının bu eksikliğini, ulusal basın ve yayın köteklere maruz kala kala, inadına Sincan'a karargâhını kura kura, gündüzleye ve geceleye geceleye bir çadırın içinden Sincan'ı, Türkiye bir yana bütün dünyaya, Osmanlı'da "Obadan Devlete" misali devletlere tanıştırmıştı. Olayların kucağında, sıcağı sıcağına yazılanlar, bir kenara da daha sonra yazılanlara bakıldığında, içinde bulunduğunuz halde hissedemediğiniz bir deprem menzilinde yaşadığınızın farkına varabiliyorsunuz ancak..
Sabahın erken saatlerinde tankları gören Sincanlılar (ki onlar bir kaç çocuk ve gülerek tank sahiblerine el sallamakta iken) darbe olduğunu sanarak büyük şaşkınlık yaşa(mış)dılar.. Bazı Sincanlılar'ın evlerine kapandığı, bazılarının ise askerleri alkışladığı görüldü.
İKİ TANK ORADA KALDI: Askeri konvoy Sincan'dan geçişini tamamladıktan sonra iki tankın, Kudüs Gecesi'nin yapıldığı meydana hâkim olan bir yerde kalması dikkat çekti. Parkeden tanklar, Sincan Meydanı'nda konvoyun akşam üzeri dönüşüne kadar bekletildi.
GENELKURMAY; NORMAL FAALİYET: Genelkurmay, motorlu yürüyüş denilen bu geçişin normal faaliyet olduğunu belirterek 6 ayda bir icra edildiğini ve Kudüs Gecesi sonrasına denk gelmisinin tesadüf olduğunu açıkladı.
AA'YA HABER VERİLDİ: Genelkurmay, 'periyodik' diye açıkladığı bu faaliyetle ilgili olarak Anadolu Ajansı'nı da haberdar etti. Ancak şimdiye kadar bu tür motorlu yürüyüş ile ilgili AA dahil, basına hiç bilgi verilmemişti.
ERBAKAN; GLU GLU: Sincan'da yaşananları 'münferit' olarak nitelendiren Erbakan, Sincan'da Tanklı Sabah için "Cumhuriyet Bayramı'nda 240 tane geçiyor" dedi.
ÇİLLER; DENSİZLİK: Cumhurbaşkanı Demirel ile görüşen Çiller, Sincan olaylarını 'densizlik' diye niteledi ve devletin kurumlarının bu konuda gerekeni yapacaklarını, demokratik kurumlara inanmak gerektiğini söyledi. Hükümetin büyük başarılara damgasını vurduğunu belirten Çiller, Türkiye'yi hükümetsiz bırakmanın yanlış olduğunu vurguladı.
ECEVİT; REFAH KANLI YOLU SEÇTİ: Ecevit, Sincan'daki saldırıyı değerlendirirken Erbakan'ın, "iktidara kanlı mı geleceğiz, kansız mı.. O belli değil" sözlerini hatırlatarak, "RP'nin kanlı yolu seçtiği görülüyor" dedi.
BAKAN KAZAN; MEDYAYI TEMİZLEYECEĞİZ: Adalet Bakanı Şevket Kazan, Konya Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği 3. Ramazan Kültür ve Sanat Etkinlikleri'nin kapanış gecesinde, yine medyaya çattı. "Ülkeyi karartan medyayı temizleyeceğiz. Hükümet ortakları olarak tüm yüreğimizi ortaya koyarak bunu başaracağız" dedi.
VE BÖYLE RPli DE VAR: Erbakan ve Refah yöneticilerinin tavırları RPliler'i de isyan ettiriyor. RP Bitlis Milletvekili Abdülhalûk Mutlu, "Cami değil, fabrika istiyoruz. Türkiye'nin tek problemi türban ve cami midir?" dedi.
"Bitlis'e cami yapmaya kalksalar karşı çıkar, fabrika isterim" diyen Mutlu, Kudüs Gecesi'ne de tepki göstererek, "Filistin Gecesi yapacaklarına demokrasi, Güneydoğu gecesi yapsınlar" diye konuştu.
SİNCAN'IN TANKLARI BATI BASININDA
Kudüs Gecesine Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tepkisine Dünya Basını büyük ilgi gösterdi. Sincan'daki tanklı sabahı AP Ajansı, "Türk Ordusu'nun aşırı dinciler uyarısı" olarak yorumladı. ABD yönetimi ise "Türkiye'de istikrardan kaygılanmıyoruz" açıklamasında bulundu.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nicholas Barns, bir gazetecinin Sincan'daki olayı kastederek, "Ankara yakınlarında bir müdahale izlenimi verebilecek askeri hareketleri Washington nasıl yorumluyor?" sorusu üzerine, "Türkiye Laik Demokratik ve istikrarlı bir ülkedir. Siyasi istikrara ilişkin hehangi bir kaygımız, ya da kaygı duymamız için bir neden bulunmuyor" dedi.
CHP ve ANAP'ın, Sincan olaylarına "gerekli duyarlılığı" göstermek adına Sincan için gensoru hazırladığı sıralarda yine malûm basında şöyle bir haber geçiyordu; "Hayvan için yakalama emri.. Işın Gürel'e hayvan gibi saldırdıktan sonra tabana kuvvet kaçan Recep GÜLMEZ(!), halâ kaçıyor. Gülmez'in adam bıçaklamadan da sabıkası olduğu ortaya çıktı."
Malûm ulusal basının yine aynı tarih ve 1. sayfasında bir haber daha göze çarpıyordu;
GÖREVDEN EL ÇEKTİRİLDİ..
Kime? Bekir Yıldız'a..İşte o haber: "Yurt çapında infiale yol açan Kudüs Gecesi'nin düzenleyicisi Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, İçişleri Bakanı Akşener tarafından, soruşturmanın selâmeti açısından görevden uzaklaştırıldı.
Hakkında yakalama emri çıkartılan, iki gündür ortalıkta görülmeyen Yıldız hakkında Hamas ve Hizbullah liderlerinin posterini asmak, Laik ve Hukuk Düzeni aleyhine konuşma yapmaktan soruşturma açılmıştı.
Sincan'da İnter Star Muhabiri Işın Gürel'e hayvan gibi saldıran Recep GÜLMEZ(!) için de yakalama emri çıkartıldı."
Evet.. Recep Görmez neden geç yakalandı dersiniz. Çok bilir basının soyadını nasıl yazdığına bir bakın, yeter..
TANKLAR SİNCAN'DAN NEDEN İKİ KEZ GEÇTİ; "BU KULİS SADECE STAR'DA"
4. Şubat 1997 tarihinde görevden, soruşturmanın selâmeti açısından uzaklaştırılan Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, Yazar Elemtere Fiş'ci Ahmet Tan'ın "Bu Bekir, o Bekir Yıldız değil" diyerek alaya aldığı insan modelinden her gün biraz daha sıyrılacak ve bütün Türkiye'nin, ismi telâffuz edildiğinde hemen hatırlayacağı bir duruma doğru hızla yol alacaktır. İşte, böyle bir seyrin esaretine alacağı bu Yıldız'dan Adam'ın, 5 Şubat'ta gözaltına alınışı öncesi, Sincan'daki Basın Kampı'nda 'İrticai Haber' peşine düşen onlarca muhabirden ikisi olan Hürriyet'in Muhabirleri Cemal Doğan ile Kâmil Elibol'un, bu olayların üzerinden 6.5 yıl geçtikten sonra, Sincan Kudüs Gecesi'nin çadırında kaynayan Karabiberli olayları; "BU KULİS SADECE STAR'DA" markasıyla Star Gazetesi'ne nasıl değerlendirdiklerine bir bakalım isterseniz:
"TARİH: 4 Şubat 1997 Saat: 08.55- Yer: Olaylı "Kudüs Gecesinin yaşandığı Ankara'nın Sincan ilçesinin Atatürk Caddesi...
Cuma akşamı İran Büyükelçisi Bagheri'nin şeriat" çağrısı yaptığı ve Refah Partili Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın organize ettiği Kudüs Gecesi'nden bir gün sonra.
Star TV muhabiri Işıl Gürel'in Mescid-i Aksa'nın maketini yaptıkları parkta röportaj yaparken Sincan Belediyesi'nin park bekçisi eski sabıkalı Recep Gülmez'in yumruklu saldırısına uğramasından sonra Sincan ilçesi bir anda ülkenin birinci gündemine oturdu. Ulusal medya da gelişmeleri yakından izlemek için Sincan'da adeta "üs" kurdu.
İlçe ablukaya alındı
Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı çok sayıda polis, ilçeyi ablukaya aldı. Tüm polisler, onlarca eve baskın düzenleyerek hem şeriatçı gruplarının gövde gösterisi yaptığı "Kudüs Gecesi "nin organizatörü Refahlı Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ı hem de Işın Gürel'i döven Recep Gülmez'i arıyordu. Sincan'da bütün bu operasyonlar yaşanırken, halk akşam erkenden evlerine kapandı. İlçe bir anda "ölü şehir" görünümüne büründü. Ramazan ayının dondurucu soğuğunda, gazeteciler ilerleyen saatlerde "artık bir şey olmaz" diyerek ilçeden ayrılmaya başlamıştı.
İki muhabir nöbette
O saatlerde ben Kamil Elibol ve Cemal Doğan, dondurucu soğukta, gazetenin aracı içinde nöbete devam ediyorduk, ilçe Emniyet Müdürlüğü önünde saat 02.00'den sonra bizden başka hiçbir gazeteci kalmamıştı.
Emniyet Müdürlüğü'nde görevli polisler dahi sahura hazırlanıyordu. O ana kadar yapılan tüm baskınlarda bir sonuç alınamamıştı. Ne Bekir Yıldız, ne de saldırgan Recep Gülmez ele geçirilebilmişti. Biz ise araç içinde beklemeye devam ediyorduk. Gün ağardığında sokaklarda işine gidenler vardı. Araçta nöbetleşe uyuyorduk.
Ve tanklar geliyor
Gün ağardığında yarı uykulu halimiz duyduğumuz palet sesleri ile dağıldı, içinde nöbet tuttuğumuz aracın altı sallanmaya başladı.'Birbirimize dönüp, 'deprem mi oluyor' diye sorduk. Uzaktan tankların bize doğru geldiğini gördüğümüzde ise gözlerimize inanamamıştık. Sincan in en işlek yeri olan Atatürk Caddesi, bir anda mahşeri andıran kalabalığa dönüşmüştü. Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığı'na bağlı 20 tank ile 15 kariyer, başlarında elinde telsizli bir Albay'ın emriyle "gövde gösterisi" yapıyordu. Herkes tankların Sincan'ın orta yerinden geçmesine bir anlam veremiyordu. Kaleşnikof logolu Sabır kafetaryasının önünde tank konvoyu kısa bir mola verdi.
Tanklara komuta eden Albay'a, "Komutanım hayırdır, ne oluyor" diye sormuştuk. Heyecanlı görünen komutan, "Bir şey yok, sadece eğitim çalışması yapıyoruz. Akın Üssü'ne bozuk tankları tamir için götürüyoruz" demişti. Biz de kendisine, "Tanklar ilk kez İstanbul yolu yerine Sincan'dan geçiyor. Bu konuda bir emir mi aldınız" dediğimizde ise, aynı yanıtı almıştık.
Bizler "tarihi ana" tanık olduğumuz fotoğrafları büyük bir heyecanla haber merkezine yetiştirdik. Filmin başına bir şey gelmesin diye idare amiri, filmi uçakla kendisi İstanbul'a götürmüştü.
Sincan'dan geçen tanklar gündeme damgasını vurmuştu. Olayı görüntüleyemeyen tüm gazete ve TV'lerin yöneticileri Genelkurmay'ın telefonlarını kilitlemişti. Sadece bir gazetenin iki muhabirine görüntülenen bu olay, diğer medya kuruluşlarında büyük kriz yaşatmıştı. Bunun üzerine o tarihte Ertuğrul Özkök, Derya Sazak gibi üst düzey gazete yöneticilerinin, Genelkurmay'a tankları ikinci kez geçirilmesi için ricada bulundukları konuşulmaya başlandı. İkinci kez Sincan'a gittiğimizde bu kez saat 16.00'yı gösteriyordu. Tanklar tekrar aynı istikametten Sincan'dan geçerken Aynı Albay'la tekrar karşılaştık. "Tanklar ikinci kez neden geçiriliyor'' sorumuza, "Bize gelen emre göre hareket ediyoruz" diyerek ayrıldı."
YILDIZ ARTIK GÖZALTINDA
Sincan Kudüs olaylarına önüne gelenin tepki koyduğu.. bilenin de bilmeyenin de Nasreddin Hoca misali icazet alıp Sincan'a yüklendiği, bazı köşe yazarlarını devletin tepesine, Bagheri için "bu adamı gönderin!" gibi emrivakiler, Işın Gürel'i darb eden Recep Görmez için "bulun bu hayvanı" gibi telkinler gönderdiği.. Kimilerinin Uğur Mumcu Anıtı önünde, "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık"lı pencerelere karşı; "Sürekli aydınlık, Türkiye Laik'tir, Laik kalacak. Suskun toplum istemiyoruz. Susma! Sustukça sıra sana gelecek!" türünden sloganlarla eylemlere geçtiği.. Bu yüzden Sanayi Bakanı Yalım Erez'le, Çiller'in takışıp: "Bakanlığa paraşütle gelmedim" restllerinin görüldüğü.. Öfkeli Çiller'in Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna'yı muhatap almayacak kadar öfke ve hiddet seline kapıldığı..
Yani.. "Sincan için, iyi-kötü, hayır-şer ve yalan-yanlış ne varsa yapıldı" denilecek cinsten akşamüstü işlerin süregeldiği bir 5 Şubat günü, nihayet Bekir Yıldız gözaltına alınıyordu. Polis nezaretinde Emniyet'e götürüler ve çok rahat hareket eden Yıldız'ın cep telefonu ise hiç susmuyor, bir yerlerden telefon geliyor ve O' da bir yerlere telefon ediyordu.
Nihayet, Kudüs Gecesi'ni düzenlemekten sorumlu ve her yerde iki gün boyunca harıl harıl aranan Bekir Yıldız, ifadesi alınmak üzere korumalarıyla geldiği Ankara DGM'de, Kudüs Gecesi soruşturmasını yürüten Savcı Nuh Çetinkaya ile görüşmek istese de, "Meşgûlüm" diyen Savcı ile görüşemiyor, DGM Karakolu'na alınıyor, sonra da Şube'ye götürülüyordu. Bu demekti ki, Yıldız'ın Terörle Mücadele Ekipleri'nce gözaltına alınışıydı. DGM'den çıkan Bekir Yıldız, sitemle gazetecilere: "Basın bizi çok seviyor. Sağolun, sizin sayenizde bunlar oldu.!" dese de olan oluyordu..
Şubede daha önce de DEPli milletvekillerinin tutulduğu adı 'HİLTON', ruhu azap, yeis olan nezarethanede tek kişilik hücreye mahkûm ediliyor, ifadesi ise oruçlu olması sebebiyle iftar sofrasından ihtar sofrasına bırakılıyordu.
Haberde deniliyor ki; "Yıldız orucunu ağabeyinin getirdiği yemekle nezarethanede açtıktan sonra namaz kıldı."
Yıldız'la Belediye Başkanı seçilmezden önce, Hedef Ankara ile devam eden gazetecilik dönemimizde oldukça iç içe olma durumundaydık. Bu itibarla ben, ondan küçük, ağabeyden ziyade birader vasıflı üç erkek kardeşini biliyorum. Ama bu her şeyi bilen basına göre de; "Bekir Yıldız'ın Hilton'da bir ağabeyi oldu. Daha doğrusu bir ağabeyi doğdu.."
Olay gecesi Işın Gürel'le tartışanlardan biri de Abdülhakim Çiçekli'ydi. Gözaltına alınanlar arasında Çiçekli de vardı. Çiçekli çıkarıldığı mahkeme tarafından alınan ifadeleri doğrultusunda serbest bırakılırken, Filistin mücadelesinin ruhuyla mütenasip oynatılan, ama içine "Şeriat Propagandası" malzemesi sokuşturulan tiyatroda rol alan Selçuk Öz, Mustafa Akbeyaz, Alim Çiçekli ve Burhan Polat hakkında gözaltı kararı alınıyordu. Anlaşılıyordu ki DGM kapısından, bundan böyle bir çok Sincanlı Kudüscüler girip çıkacaktı.
Veya uzun yıllar sonra çıkmaya mahkûm olacaktı.
Ama Recep Görmez halâ ortalarda görünmeyecekti. Görmez'in bulunamamasından çıldırma pozisyonlarına giren malûm tokat yeyici basın, öyle bir kamu oyu baskısı yaratıyor(!)du ki, bu yaratılmış(!) kamuoyundan en çok etkilenen ve baskılara hukuki anlamda cevap vermeye mecbur kalan isim ise Sincan Adliyesi'nin Hakimi Şükrü Köse oluyordu.
Kudüs Gecesi'nden tam on yıl sonra, Kayseri'nin Yeşilhisar İlçesi'nde oturmakta olan Köse, bir dost sohbetinde; "ah Sincan.. ne günlerdi o günler!" dercesine Kudüs Geceli günlerine dönüyor, bir hatıra naklediyordu: "Recep Görmez'i kamuoyunun büyük baskısı dolayısıyla gözaltına aldık. Yani; "bir tokata o ceza değmezdi" demek istediyse, değmezdi. Bu söze haykıran mı var. Soruyoruz öyleyse; Hande Ataizi’ne tokat nakşeden Sevda Demirel’e ne yaptınız ha?
GÖRMEZ NASIL BİR İŞ GÖRMÜŞ?
"Bulun bu hayvanı, yakalayın bu iti" gibi kişiye özel ağır hakaretlerin bile, birdenbire kaosa itilen insanlara hoş geldiği zaman diliminde Sabah, yine bombasını patlatıyor ve "Saldırgan komutanına ateş etmekten hükümlü!" başlığını atarak Işın Gürel'in (!) terbiyecisi Recep Görmez'i adli makamlara ifşa ediyordu.
Peki Görmez o işi nasıl becermiş? Bakıyoruz:
"Görmez'in Silahlı Kuvvetler'de en ağır suçtan biri olan 'amirine ve üstüne saldırı' suçundan hüküm giydiği belirtildi. Halen kayıp olan saldırganın 15 Eylül 1991 tarihinde, Milli Saraylar Muhafız Birliği'nde askerliğini yaptığı sırada, Piyade Çavuş Gürkan Kalaycıoğlu'na taaruzda bulunduğu ortaya çıktı.
Yapılan yargılama zabıtlarında Görmez'in çavuş deyip dememe konusunda Kalaycıoğlu ile tartışmaya girdiği ve sinirlenerek kasaturayla çavuşuna altı kez saldırdığı ifadeleri mevcut. Bu saldırının devamı olarak da Görmez'in tüfeğine şarjör takarak çavuşunu kovaladığı ve 'seni öldüreceğim!' diyerek ardından üç el ateş ettiği sabit görüldü. Yapılan yargılama sonucunda 21 Ocak 1992 tarihinde Görmez'e 6 yıl hapis cezası verildi.
Saldırgan, Sincan Belediyesi'nde kadrolu olarak işe başlamak için 10 Ocak 1997 tarihinde Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'na başvurarak hakkındaki infaz kararını istedi. Bu dilekçenin yanı sıra Görmez, muhabire saldırısından 5 gün önce, 27 Ocak tarihinde tekrar Askeri Mahkeme'ye başvurarak, eski hükümlülerden faydalanma tüzüğü gereğince savcılıktan belge istedi. Askeri savcılık da Görmez'in bu isteğini yerine getirerek, 'çalışmasında sakınca yoktur' belgesini verdi.
Çavuşuna altı kez saldıran ve 6 yıl hapis cezası yiyen Görmez'in yerinde görülen isteğine cevab; 'çalışmasında sakınca yoktur' ve 'hükümlü' ibaresine karşı, insanın aklına şimdi şöyle bir soru sormak geliyor: 'Nasıl bir iş gördünüz?' Anlayabildik mi dersiniz?
Böyle bir haberin hemen altına bakıyoruz; "Basını susturmaya kimsenin gücü yetmez" diklenmesi var.1958'de suratına tokat yiyen, zamanın Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi ve olaya infiali bulunanlar, Işın Gürel'e yapılan saldırıya sessiz kalmıyorlar. Peki ne yapıyorlar? Şöyle; "İnter Star Muhabiri Işın Gürel'e önceki gün (yani tarihten tarihe bakacak olursak, 4 Şubat'ta) yapılan saldırı, olayın meydana geldiği Sincan'da dün, 12 basın meslek örgütünün başkan ve üyelerince protesto edildi. Yapılan ortak açıklamada basına saldırının demokrasiye saldırı olduğu belirtilerek, "kaba kuvvet ve cinayetler basını dün susturamadığı gibi yarın da susturamayacaktır" denildi.
Otobüsle Sincan'a gelerek Atatürk Anıtı önünde açıklama yapan örgüt üyeleri, (pardon örgüt başkanları) Gürel'e yapılan saldırıyı protesto ettiler. Aralarında Çağdaş Gazeteciler Derneği, Ekonomi Muhabirleri Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın da bulunduğu 12 dernek ve sendika başkanı tarafından imzalanan açıklamayı okuyan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, Gürel'e saldıranlar kadar, rejim düşmanlığına müsamaha gösterenlerin de suçlu olduğunu söyledi. Bilgin; "Olay Başkent'in göbeğinde kurtarılma bölgeleri, rejimi yıkmaya yönelik toplantıları izleyenlerin suratına indirilen tokattır" dedi.
EKŞİ'NİN AÇIKLAMASI
Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi de (dün) yaptığı yazılı açıklamada medyanın 'kirli' olarak nitelendirilmesine tepki göstererek, 'oy sahtekârlığı yapan milletvekillerinin yanında, medyamız billûr tanesi kadar berraktır" dedi.
Oktay Ekşi'nin açıklama yaptığı, Örgüt Başkanları'nın Atatürk Anıtı önünde protestoya devam ettiği esnalarda Sincan Belediye Meclisi de Yıldız'ın maaşına zam yapmakla meşgûldü. Bu toplantı, Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın gözaltına alndığı gün yapılıyordu. Sincan Belediye Meclisi tarafından, toplantının başlarında Işın Gürel'e yapılan saldırı kınanıyordu. Meclis, Belediye Başkanvekili Nurullah Bülbül'ün başkanlığında başlayan toplantıda, ilk konuşmacı olarak Rüstem Taş'a söz veriliyordu. Gündem dışı söz alan Refah Partisi Meclis Gurup Başkanı Rüstem Taş, "Gürel'e yapılan saldırıyı kınıyoruz" diyerek söze başlıyor ve "bu olayları bazı siyasiler şov için kullanıyorlar. Bu vesileyle dinimize saldırıyorlar" şeklinde de tepkisini ortaya koyuyordu. Taş, bu noktada bize göre kısmi hak sahibiydi. Zira Kudüs Gecesi sadece siyasilerin değil basının da, yayının da, ötenin de, berinin de şov malzemesi yapılıyordu. Ve bize göre, üzerine vazife olan da, olmayan da 'durumdan vazife çıkarır' olmuştu.
Yine meclis üyelerinden MHP Gurubu da Gürel'e yapılanı kınasalar da, olayların temelinde dine saldırı için malzeme üretildiğine işaret ediyorlardı. MHPli Meclis Üyesi Seyfettin Öner ise belediyenin, eleştirdiği uygulamaları içinde 48 kişinin işten atılmasına, bunların arasında bir türbanlı bayanın da bulunduğuna işaret ediyordu. MHPli Meclis Üyesi Naci Soylu ise Bekir Yıldız'la ilgili görüşlerin ortaya koyarken, O'nu "imzasını Fatih'in Tuğrası'na benzeten insan" olarak yorumluyordu ve diyordu ki; "Sincan'ı bu duruma getiren Belediye Başkanı'nın bu imzayı atması boşuna değildir."
O gün, 15'i RPli, 7'si MHPli, 2'si CHPli ve 1'i de bağımsız olan 25 belediye meclis üyesinin katıldığı toplantıdan çıkan karar, 'Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın yeni maaşı 210 milyon lira' şeklindeydi.
Ama bu maaşı Yıldız'ın uzun bir süre kullanma şansı elbette ki olmayacaktı..
İSTENMEYEN ADAM BAGHERİ ÇEKİP GİTSİN