Bekir Yalçınkaya Resmi Web Sitesi
  KİTAP İÇİ ŞİİRLER
 

   KİTAP İÇİ ŞİİRLER
 bEKİR yALÇINKAYA şİİRLERİ

       Niyet Faslında
TAŞLARIN BEYİNLERİ

(*) Bekir Yalçınkaya

 

SANA DOKUNMANIN 
NEDİR BEDELİ


Şimdi.. fırtınalar esti içimde

Şimdi.. duygularım öfkeye durdu

Eyvah!. Bir yüreği bilmeyen vurdu

 

Temmuz ayları buz kesti içimde

Şubatlarda yangınlara düştüm en

Sana kendi fermanımla piştim ben

 

Bu kimlerden gelen sesti içimde

Emir; “Yürü!”dür yürürüm sabırla

Aşk turunda can sürürüm sabırla

 

Seni bulmak bir hevesti içimde

Yoksun bu Yaz, can özüme küskünüm

 Sevda tanımaz Gözüm’e küskünüm

 

Duygular gerçeği astı içimde

Sana dokunmanın nedir bedeli

Ya sendedir, ya bendedir bedeli

 

O fırtına sanma sustu içimde

Heyecanım daha şiddetli dünden

Yarınların beklediği bugünden

 

Şimdi.. fırtınalar sarstı içimde

Yıllardır uyuyan bahtımı şimdi

Sendeki naz beklediğim iklimdi..

 
HASRET İSTEME


Hasretlik mi koydun ömür adımı

“Öl.!” de amma benden hasret isteme

“Her sefer, her sefer red cevabımı

“Al.!” de amma benden hasret isteme

 

Sevda bu, uğruna gönlüm kederde

İnsaf eyle, zordan bir umud ver de

“Bana yakın olma, taa ötelerde

Kal.!” de amma benden hasret isteme

 

Gözümdeki yaşlar hüznün şarkısı

Bu can taş mı cânım, Allah yapısı

“Benim kapım muhannetlik kapısı

Çal.!” de amma benden hasret isteme

 

Biliyorum ki garipçe hâl çabam

Keremce bir ateş, Mecnunca bir gam

“Her dağdan Ferhatca bir yalnız adam

Gel.!” de amma benden hasret isteme

 

Söyle kaç ayrılık bu kadar sürer

Söyle kaç kılıktan kılığa girer

“Ara sıra uzaklardan bir haber

Ver.!” de amma benden hasret isteme

 

İki yürekte bir sevda fermanı

Neş’ede bir yanı, gamda bir yanı

“Yalçınkaya’m bin dört yüze bir canı

Böl.!” de amma benden hasret isteme

 


ÇİÇEKLER VE ÇİÇEKLER


Kökler kana kana suyunu içer

İçer de dallara bir hayat geçer

Açar, hep sevgiye, sevdaya açar

    Yaprakların arasında çiçekler

    Arı dili, bal tasında çiçekler

 

Leylaklarda, zambaklarda, güllerde

Dosta gider demet demet ellerde

Sevgiliye şiir olur dillerde

     Dudakların arasında çiçekler

    Yanar aşkın çırasında çiçekler

 

Kimi belli eder aşkta yerini

Kimi kutlar yeni senelerini

Kimi siler çiçeklere terini

    Ağlar ekmek parasında çiçekler

    Güler sevgi töresinde çiçekler

 


NAZLI


Bunca zamandır hasret

Kaldığım yeter Nazlı

Kavuşmaya gayret et

Beterim beter Nazlı

 

Kader denilen yazı

Aşk yazar bazı bazı

Bülbül ederse nazı

Gülüne öter Nazlı

 

Aşk.. kokusuz kokudur

Yaysız yürek okudur

Denizleri kurutur

Dağları yırtar Nazlı

 

Seni nerede gizler

Bağlanıp kaldığın yer

Selâm gönder haber ver

Meraktan kurtar Nazlı

 

Can suyumsun bir içim

 İçemezsem bir hiçim

Bu dünyada senin kim

Yerini tutar Nazlı

 


BİLİR MİSİN AŞK NASILDIR


Yâr sen beni, yâr gözünle

Görmüyorsan bu aşk değil

Ta yürekten, can özünle

Sarmıyorsan bu aşk değil

 

Yağmurlu bir Yaz akşamı

 Etmiyorsan aşk kelâmı

Poz yerine Hakk selâmı

Vermiyorsan bu aşk değil

 

Sevdiğimi bile bile

Düşüyorsan dilden dile

Gel gir! dediğim menzile

Girmiyorsan bu aşk değil

 

Ya sevdam oy bana yakıl

Ya elim ol benden çekil

Hiç olmazsa biraz akıl

Yormuyorsan bu aşk değil

 


BUNU SAYMA


Hep hayâl, hep hayâl gördüm

Kendimi dağlara vurdum

Bir garipce gezdim durdum

    Başımda duman tüttüğü 

    Gün ben sana sevdalandım

 

Bahtıma küfür savurdum

Yine ben oldum üzülen

Ey can.. ey gözleri gülen

    Bülbülün güle öttüğü

    Gün ben sana sevdalandım

 

Gönlümü yaktım kavurdum

İster görme ister duyma

Bunu bir sevdadan sayma

    Sende sevdanın bittiği

    Gün ben sana sevdalandım

 


YALAN ZAMANLAR


Bindiğim dalları kesti kaderim

Hayat boşluğuna düşürdü beni

Acı bir rüzgârca esti kaderim

Külsüz ocaklarda pişirdi beni

 

Her anını yalan zamanlar sayıp

Senelerim kayıp, günlerim kayıp

Sevse idi bir kenara koymayıp

Kader kucağında taşırdı beni

 

Doğuşumdan beri naz mı istedim

Yoksa hep Bahar mı Yaz mı istedim

Her günüme söz mü, saz mı istedim

Ben kaderi, kader şaşırdı beni

 


VAH TU.. DESEM


Çıktım aşkın tahtına

Kızgın bir Güneş vardı

Yaktı desem, yalandır

    Ne ellerim morardı

    Ne gözlerim karardı

 

Dedim; haydi bahtıma

Busekâr bir eş vardı

Baktı desem, yalandır

    Yalnız dilini verdi

    Ne baldı ne şekerdi

 

Gönülün üç katında

Aşka susamış vardı

Yoktu desem, yalandır

    Gururuna esirdi

    Yok kapısından girdi

 

Çalı saltanatında

Yaramaz bir kuş vardı

Toktu desem, yalandır

     Ne aş, ekmekte gözü

     Hasret çekmekte özü

 

Kendi Arap atında

Yolda yorulmuş vardı

Vah tu.. desem, yalandır

    Üzülmek meseleydi

    Bu aşk garip bir şeydi

 
             

 
SUÇ BENDE


Gün be gün aylar ile mevsimlere kahreden

Elde gün, bende hüzün sene bendedir, bende

Gözün kaşa küstüğü somurtkan bir çehreden

Usanan dili ölü çene bendedir, bende

 

Yaslandığım dağların niyeti yıkılmakmış

Kokladığım güllerin niyeti dökülmekmiş

Bülbüllerin ağlamak, baykuşların gülmekmiş

Yumruklanan, ezilen sine bendedir, bende

 

Bende yürüyen beni anlamadı hiç kimse

Dosta açık gönlümden çektim her ne çektimse

Eğrilere bin kere doğru dürüst baktımsa

Kabahat elde değil yine bendedir, bende

 


GÜN OLUR


Bir hatıra albümüne koysan da

Gün olur resimler değişir gülüm

Bedenden bedene boşanan canda

Gün olur mevsimler değişir gülüm

 

Kimin var ki yaşamaya senedi

Gün olur da kopar ömür kenedi

Paşası da garibi de denedi

Gün olur cisimler değişir gülüm

 

Sevdalar doldurur yahşi gönülü

Papatyalar öper nazik sümbülü

Zamanlar soldurur laleyi, gülü

Gün olur isimler değişir gülüm

 

Kâh bir güneş batar şafak sökerken

Kâh bir aşka giden yolda çok erken

Değişmeye hiç ihtiyaç yok derken

Gün olur da kimler değişir gülüm

 


HALÂ SEN YOKSUN


Kader deyip ayrılığa düşürdün

Aylar yıllar geçti, sen yoksun halâ

İçimdeki sonsuz çığa düşürdün

Yaşamak mı suçtu? Sen yoksun halâ..

 

Küs barıştı, kindar caydı sözünden

Mevsimler bahara döndü güzünden

Gökteki bulutlar yerin özünden

Can suyunu içti, sen yoksun halâ..

 

Düşmanlar vazgeçti eski dâvâdan

Canlar nasiplendi sudan havadan

Her bebek büyüdü her kuş yuvadan

Kanatlanıp uçtu, sen yoksun halâ..

 

Ses vermesen de bakışın yeterdi

Bu muhabbet aşk dilince artardı

Sebebin ne idi, nerde ne vardı

Yâr demek mi suçtu? Sen yoksun halâ..

 

 

İYİ Mİ GÜLÜM

 

Şeyda bülbül gibi can kafesimde

Ötüp seni sevdim iyi mi gülüm

 

Bir ölüm zorluğu her nefesimde

Tutup seni sevdim iyi mi gülüm

 

Kâh sessiz yatakta kâh yâr sesinde

Yatıp seni sevdim iyi mi gülüm

 

Ne hainler vardı aşk bölgesinde

Satıp seni sevdim iyi mi gülüm

 

Hasretin sevdanın da ötesinde

Yetip beni sevdim iyi mi gülüm

Hudutsuz gönlüme her kıt’asında

Katıp seni sevdim iyi mi gülüm 

 


SANKİ BEN ÇEKMEDİM Mİ

 

Bir gün çıkagelir diye boş yere

Sen baktın da ben bakmadım mı sanki

Yüreğindeki ateşi bin kere

Sen yaktın da ben yakmadım mı sanki

 

Unutturdun bir daha gülmesini

Özledim beni çağıran sesin

Düşlerine aşk kelepçesini

Sen taktın da ben takmadım mı sanki

 

Kaybettim sevdamın öz cevherini

Bulsam da sevemem bir benzerini

Aşk gömleği giyip azab terini

Sen döktün de ben dökmedim mi sanki

 

Çık gel neredeysen bitsin bu eza

Ne gerek var bir kaprise bir naza

Yetmedi mi  verdiğin bunca eza

Sen çektin de ben çekmedim mi sanki

 
 


SEN UNUTMA BEN UNUTMAM

 

İlk mektupta yazdığın ilk sözünü

Sen unutma ben unutmam cananım

Hoşlandığın ifademin özünü

Sen unutma ben unutmam cananım

 

Günün doğunca güneşin batınca

Hasret ile kalbin küt küt atınca

Bitkin düşüp bir uykuya yatınca

Sen unutma ben unutmam cananım

 

Hatırımda tuttum o günden beri

Hep göz göze geldiğimiz ilk yeri

Baş başa geçen o güzel günleri

Sen unutma ben unutmam cananım

 

Gün gelip bu sevdan buz tutsa bile

Zaman aşk gülünü kurutsa bile

Herkes sevdiğini unutsa bile

Sen unutma ben unutmam cananım

 

İki gönül ayrı ayrı kaldımı

Dal büyüyüp çiçek açıp soldumu

İkimizden biri erken öldümü

Sen unutma ben unutmam cananım

 
 


YETER Kİ SEN GEL

 

Düşümden düşünceme

Engelsin engel canım

Sana gelemem deme

Ansızın döngel canım

 

Neş’e yüklü baharda

Yüreğine aşk sadra

Çiçeklerin dallarda

Açtığı an gel canım

 

Hatıraları bırak

Dünü unut güne bak

Zor değil mutlu olmak

Yeter ki sen gel canım

 

Hasretin niyeti ne

Bundan daha kötü ne

Haydi sevda atına

Bu sabah bin gel canım

 


NİYET FASLI

-Torunlarım Serhat ile Merve’ye

 

Ey muttalip niyet uyuyor musun

Selâmcı bacının niyeti başka

 

Gurbetliktir diye dost kapısını

 Kapayan hancının niyeti başka

 

Her acının tatlı bir yanı vardır

Sebebsiz acının niyeti başka

 

Yerde yer bulmayıp göğe uzanan

Gökteki sancının niyeti başka

 

Bir yüzü dost bir yüzü kara kurşun

Riyakâr avcının niyeti başka

 

Eski yalan sahibini kandırır

Taze yalancının niyeti başka

 

Aşk faslında kalbler hüzünlenirken

Gülen kemancının niyeti başka

 

 OHH OLSUN

 

Leylâ Leylâ diyen Mecnun misali

Yanıyorsun çöldesin ya.. ohh olsun

Demir çarık giyen Mecnun misali

Perişan bir hâldesin ya.. ohh olsun

 

Gönül var ki sevda pınarı olur

Gönül var ki can özünden can alır

Yâr bilmeze gülüm elden ne gelir

Tufandasın, seldesin ya.. ohh olsun

 

Gün olur kendi kendimi göremem

Gün olur aklımı başa veremem

Ahh! Şu kinim var ya, olmasa demem;

“Ateştesin küldesin ya.. ohh olsun!”

 

Bir acı ki Cennet hurması tadı

Bir hüzün ki neş’e yazılmış adı

Bir inat ki gam-kedere doymadı

Her yılanca dildesin ya.. ohh olsun

 


SUSMAK CEVABIM OLSUN

-Mehmet Aycı’ya

 

Gönül yatağına bir ömür mahkûm

Hasta yüreğimin umudu sen ol

 

Sebebler tükendi.. velâkin halâ

Yasta yüreğimin umudu sen ol

 

Kalbten kalbe giden yolda umutsuz

Dosta yüreğimin umudu sen ol

 

Bir avare kimliğiyle arada

Posta yüreğimin umudu sen ol

 

Yâd mekânda yâd gönüle isyankâr

Seste yüreğimin umudu sen ol

 

Madem vefasıza küs kararın var

Küs de yüreğimin umudu sen ol

 

Baş eğip susmaktır en güzel cevab

Sus da yüreğimin umudu sen ol

 

 ELDE ARAMA SENDEYİM

 
Gurbetten sılaya çağlar akarım

Bir damlaya beni ırmak istersen

Ben aşka yürek gözümle bakarım

Gönlüme gel, beni görmek istersen

 

Verdiğim aşk sözümde hep durmuşum

Omuzuma can yükümü vurmuşum

Yüreğinde mekânımı kurmuşum

Adres orda beni sormak istersen

 

Sen avcıysan ben kekliğin olayım

Kanadımı kırıp yerde kalayım

Menzilinden bir gidip bir geleyim

Al nişanı beni vurmak istersen

 

Sonu gelmez bir aşk izi sürünce

Vara vara çıkmazlara varınca

İçini bir umutsuzluk sarınca

İçine bak beni bulmak istersen

 

Can hâli bu yaşanırsa ölünür

Bir gün ağlanırsa bir gün gülünür

Ben gitsem de gönlüm sende barınır

Yâdellere beni vermek istersen

 
KEZBAN

 

Düşüp peşimize ıssız bir dağda

Ha seni vurmuşlar ha beni Kezban

Ak kefene yaşanılacak çağda

Ha seni sarmışlar ha beni Kezban

 

Ömrünce tad alır arı çiçekten

Bülbül haz mı duyar kuru çiçekten

Sümbülden laleden sarı çiçekten

Ha seni sormuşlar ha beni Kezban

 

Gönül yansa can kafese sığar mı

Can kurusa cana rahmet yağar mı

Ayrılık son gurbet ötesi var mı

Ha seni sürmüşler ha beni Kezban

 

 


ANLARSIN

 

Gurur ikimizden de öç

Alınca anlarsın beni

Şu ayrılık ölümden güç

Gelince anlarsın beni

 

Ya aklından çıkar gitsin

Ya muhabbetle sar gitsin

Her uykunu bir ah sesim

Bölünce anlarsın beni

 

Çektin, bana da çektirdin

Boşa gözyaşı döktürdün

Ecel kapımızı bir gün

Çalınca anlarsın beni

 

Yakmaz sanma yakar taşı

Hem kuruyu hem de yaşı

Bedenini aşk ateşi

Sarınca anlarsın beni

 

Leyla isen Mecnun’a gel

Aslı isen Kerem’de kal

Son ocağa bindiğin sal

Varınca anlarsın beni



BİR SEN ANLAYAMADIN

 

Seviyorum demek zorun da zoru

El anladı bir sen anlayamadın

Bu sevdayı yakan alevi koru

Kül anladı bir sen anlayamadın

 

Can bacamda issiz duman tütünce

Bak gör, nasıl yandığımı, bütünce

 Aşkımı Acemce, Hindce, Latince

Dil  anladı bir sen anlayamadın

 

Sözün sözdü bu sözünden caydın mı

Caydığını ele güne yaydın mı

Kapına kaç kere geldim saydın mı

Yol anladı bir sen anlayamadın

 

Göz anladı sevgisiz baktığını

Su anladı susuz bıraktığını

Kum tanesi sinemi yaktığını

Çöl anladı bir sen anlayamadın

 

SORDUM ASLI ÇİNGENE

 

Nilüferden nilüfer

Yahşi bir esmer dilber

Gezer Sincan içinde

Evi barkı ekmeği

İşi fincan içinde

 

“Fal bakarım, fal” diye

İşmar etti, “kal” diye

Gözlerini devirdi

Fincanı ters çevirdi

Baktım, amcam içinde

 

Tuttu parmak ucumdan

Kâr etti avucumdan

Neler neler anlattı

On, on beş gemi sattı

Bir damacan içinde

 

Baldan tatlı sohbeti

Aşkı sara nöbeti

Sanki yalancı çiçek

Namahrem sevilecek

Can açsa can içinde

 

Sordum aslı çingene

Çin’den öte bin çene

Kıt’a kıt’a cilve naz

Aşk! Diyorsan aldırmaz

Türlü devran içinde

 


AŞKIN DA ZAMANI VAR

 

Zamanı gelmeyince

Aşk yanmaz ateş gibi

Yaksın desek de yakmaz

 

Dil-dudak kilitlenir

Sevda taşıyan nehir

Aksın desek de akmaz

 

Göz göze gelsek de ahh

Her bakış taş kesilir

Baksın desek de bakmaz

 

Gecenin yorgun ruhu

Şafak vakti asılır

Şafak kas kas kasılır

 

Gündüzün nuru söner

Sevenler köre döner

Ne ses ne soluk çıkmaz

 

Cilve-naz çirkinleşir

Uykular derinleşir

Kalksın desek de kalkmaz

 

Aşkın da zamanı var

Şimşek olup bu bahar

Çaksın desek de çakmaz

 
SELÂMIN ÖZLENİR

 

Bir gurbet ki gelip cana dayandı

Yüreğimin bütününde hasret var

Geç gündüzü.. gecelerim uyandı

Sigaramın tütününde hasret var

 

Haberin gelmezse yolun gözlenir

Her mektupta son selâmın özlenir

Sende sabır bende gurbet sızlanır

Bu sevdanın yetiminde hasret var

 

Ya geliver ya ben geleyim sana

Sen gelmezsen gurbet gelmez imana

Sen vermezsen bu sevdaya bir manâ

Yine, her gün batımında hasret var

 


GÜLÜM


Sevenin yüzünde neş’e

Sevilince olur gülüm

Meyillenme üçe beşe

Gel on ikiden vur gülüm

 

Yazı var kışı var aşkın

Dolusu boşu var aşkın

Sende ne işi var aşkın

Bende hayat bulur gülüm

 

Ferhatca dağları delsen

Mecnunca çöllerden gelsen

Keremce ateşte külsen

Söz yerine gelir gülüm

  
AKİBETİ YAŞLANDIK

 

Öyle bir arzu vardı ki gönül menzilinde

Dünya tapulu malım, dağı taşı benimdi

Sultan Süleymanların beş yüz yaşı benimdi

 

Öyle bir arzu vardı ki gönül menzilinde

Rüzgârlar ardım sıra şimşeklerin önünde

On bin fersahlık yolu katederdim bir günde

 

Öyle bir arzu vardı ki gönül menzilinde

Yaprakta çiçek nasıl ise ben de öyleydim

Her şeyin zamanı var neyi nasıl göreyim

 

Yok eski yaşantımın mükemmelliği bende

Kendimi her arzudan mahrum görür gibiyim

 

İki kere tökezler oldum artık bir günde

Ömrümün gülzarında çölde yürür gibiyim

Toprağa düşmüş gibi erken çürür gibiyim..

 

 

GÖNÜL YANGINI

 

Bir gönül yangınına

Düştüğüm kırkıncı yıl

Bir hayâlin aslına

Koştuğum kırkıncı yıl

 

Bu kadar sürmez hayâl

Gerçeği vermez hayâl

Gönül sofrasında fal

Açtığım kırkıncı yıl

 

Baharıma kar düştü

Aklıma o yâr düştü

Yüreğime har düştü

Şaştığım kırkıncı yıl

 

Sevdalandım bir kere

Candan can vere vere

Sen nerdeysen o yere

Göçtüğüm kırkıncı yıl

 
 


GİT GİTME

 

Suskunluğun bir zulüm

Ya içini dök de git

Her gece bende gülüm

Ya şafak ol sök de git

 

İlk bakış son satırla

Mazimizi hatırla

Ya el ver oyalama

Ya elini çek de git

 

Duruşun buzdan bir dağ

Yağmurum ol cana yağ

Ya yaşansın mutlu çağ

Ya dünyamı yık da git

 

Düzensizim düzensiz

Gülüm olmuyor sensiz

Ya bensiz olma, bensiz

Ya dünyamı yık da git

 

YEMİNLİYİM

 

Unutma ki yeminim var

Sevmesen de seveceğim

Ölene kadar bana yâr

Demesen de seveceğim

 

İstersen hatırımdan çık

Seni anacağım sık sık

Mektuplarıma karşılık

Vermesen de seveceğim

 

Acılar bölüm bölüm de

Arama beni ölümde

Sana sevdalı gönlümde

Durmasan da seveceğim

 

Mazimi kökten kurutup

Firar etsen kutup kutup

Ömür boyunca unutup

Sormasan da seveceği

AŞK BU

 

İki gönül hayat bulur

Bir gönüle sarıldınmı

Kalbler kederle yoğrulur

Sevgiline darıldınmı

 

Seni cezp eder gülüşü

Nazlı nazlı yürüyüşü

Gündüz hayâl gece düşü

Göre göre yoruldunmu

 

Gülüm, ızdırab çekerek

Gözyaşına var mı gerek

Aşk iklimindeyken yürek

Ölüp ölüp dirildinmi

 

Hüzün.. sevgiyle aşılır

Aşk.. ikiyle paylaşılır

Kadir kıymet anlaşılır

Hatırlanıp soruldunmu

 

Aşk bu.. gözgöze ilk bakış

Alev alev içten yakış

Tecellidir boyun büküş

Bir güzele vuruldunmu

 


BULURSAN BUL

 

Bir canım var kurban sana

Alırsan al senin olsun

Dikenini gönder bana

Koklanan gül senin olsun

 

Benim derdim sana neş’e

Bakma gözümdeki yaşa

Yüreğimi baştan başa

Bölersen böl senin olsun

 

Çalıp gittin benden beni

Keşke sevmeseydim seni

Benim gibi bir seveni

Bulursan bul senin olsun

 

Mazidir artık bu geçmiş

İnat etmişim dişe diş

Başına bir bir türlü iş

Al mutlu ol senin olsun

 

Gelmem ister yoluma bak

İster ağla yalvararak

Mutluluğa çıkmaz sokak

Yorulan yol senin olsun

 

 

ÖLMEDEN ÖNCE

 

İnsan.. akıbeti anlar

Hatırlar ölmeden önce

Son döşeğe bütün canlar

Yatırlar ölmeden önce

 

Dert kurşunu bağrı deler

Baştan sona canı eler

Düğümlenir kelimeler

Satırlar ölmeden önce

 

Fayda etmez poz, cilve, naz

Aş kül olur sular akmaz

İnadı elden bırakmaz

Katırlar ölmeden önce

 

Ecelin esince yeli

Candan kopmadan can teli

Çağırır oğul Veysel’i

Şatırlar ölmeden önce

 


GÜLŞEN

 

Sorduğum her nesne cevab vermiyor

Şimdi nerdesin sen, nerdesin Gülşen

İki gözüm bir cihanı görmüyor

Neye baksam ona perdesin Gülşen

 

Canda ateşimsin tende ayazım

Mecnun’da çölümsün Kerem’de sazım

Dağları deldiren yürekte sızım

Ferhat’ın yandığı yerdesin Gülşen

 

Sakladığım resimlerde dilimsin

Çıkmaz sokağımsın bitmez yolumsun

Koşa koşa yorulduğum hâlimsin

Yüze akıttığım terdesin Gülşen

 

Düşüncemdeki sen düşümdeki sen

Dünyada en ağır işimdeki sen

Bir gölge misali peşimdeki sen

Nereye gittiysem ordasın Gülşen

 

 

SIR

 

Aylar yıllar unutturacak derken

Hem gündüzüm hem gecemde sen varsın

Sorular cevabı bulacak derken

Çözülmeyen bilmecemde sen varsın

 

Hatıralarda gerçeksin canda sır

Ömrümü hapsettiğim mekânda sır

Yıl hesaba gelmez, günüm bir asır

Bir kelime üç hecemde sen varsın

 

 ZAMAN HESABI

 

Beş bugün, on yarın, on beş öbür gün

Birleşir ay olur yıllar aşkına

Eli kelepçeli yol tepen sürgün

Keşke Mecnun olsa çöller aşkına

 

Tarasa aşkını çağlardan önce

Büyüse sevgiye dağlardan önce

Üşüse sevgiden karlardan önce

Sel olup çağlasa dilber aşkına

 

Karanfiller tutuşturup eline

Dolasa birkaç kelime diline

Bir Seher vaktinde Seher yeline

Sevdasını salsa güller aşkına

 

Sevda ne başta ne hedefte belli

Sevda işlendiği gergefte belli

Döşü kırık sermayesi üç telli

Saz ağlasa çalan teller aşkına

 


KADINIMA

-Makbule’me!-

 

İnan ki kadınım sen de olmasan

Bu dünyanın tadı kalmaz yaşanmaz

Kapımızı kimse çalmaz yaşanmaz

Her gün her gece bu tende olmasan

Can dünyası nefes almaz yaşanmaz

 

İnan ki kadınım hevesim sensin

Muhabbette sırdaş sevdada hayat

Yoksullukta bile sonsuz saltanat

Güzün yok kışın yok bahar dört mevsim

Uçuşan gönlüme kanatsın kanat

 

 

CEVAB VER

 

Ben bir boru bordum sen gel cevab ver

Kimde biter canım biterse hasret

 

Güneşin bir mızrak boyu indiği

Günde biter canım biterse hasret

 

Bakarız ki yarın olmazsa bugün

Dün de biter canım biterse hasret

 

Bülbülün yandığı gülün renginde

Tende biter canım biterse hasret

 

Sanma ki hasretin oymağı benim

Sende biter canım biterse hasret

 

Hem bir ömür boyu sürebilir de

Hem de biter canım biterse hasret

 

Sevene muradın hâsıl olduğu

Demde biter canım biterse hasret

 

 

CANA CAN ANAM

-Serdar’ımdan Durdu Anama

 

Gözyaşı nasihat yoldur gülüşü

Her evşen çiçekte bir diken anam

Zamana mekâna hâldir gülüşü

Çetin hesaplara çekilen anam

 

Geceleri sırdır gündüzü malûm

Yüreği Sina’da yanmaya bir kum

Tohumdan bir önce toprağa tohum

Yaprağa çiçekce ekilen anam

 

Bol nimeti bitmez yaz-kış ayında

Kula ibret cana can var huyunda

Kara sevdalara cihan boyunda

Yangını içinde yakılan anam

 

Can istesen canı verir özünden

Bülbüller naz isten güle nazından

Türk, A zeri, Acem/Arap kızından

Fahrünnisa olup dökülen anam

  

 

YA SONRASI NE

 

Otuz yıldır içindeyim sürekli

Köy bizim köy amma ya sonrası ne

Kılıç kuşanan at binen yürekli

Bey bizim bey amma ya sonrası ne

 

Can Yunus’tan, Mevlâna’dan okuyan

Tahsil gergefinden ilim dokuyan

Meydan meydan nutuk atıp şakıyan

Bey bizim bey amma ya sonrası ne

 

Cahil başlar siyaseti kavradı

Baba diyen icazeti kavradı

Hukuk kitabında geçmiyor adı

Şey bizim şey amma ya sonrası ne

 

Alan elde değil suç veren elde

Mazlum halkın cebine giren elde

Binbir  nağme ile inleyen telde

Ney bizim ney amma ya sonrası ne

 

Aklın yolu birdi üç oldu birden

Bir ikiye girdi üç oldu birden

Doğruluk dürüstlük terennüm eden

Rey bizim rey amma ya sonrası ne

 

KİRLİ KUNDAK

 

Ana kucağından bir çığlık attı

Serpildi Gülendam sokağa düştü

Gönülden vurgunu genci yalvarttı

Bir akrep düğmeli salağa düştü

 

Gülendam gül kadar güzel bir kızdı

Nöbetçisi yoktu pervasız gezdi

Bir gece akrebin kolunda sızdı

Nişansız düğünsüz yatağa düştü

 

Uyandı baktı ki gitmiş akrebi

Gelmiş yerine bir namus mikrobu

Kirini yıkamaz bir okyanus su

Yıldız lâkabıyla batağa düştü

 

Evi vardı hiç kapanmaz kapılı

Canı vardı eloğluna tapulu

Dostunun esiri Gülendam kulu

Bir sevgi çağında dayağa düştü

 

Koskoca dünyası hücrelik bir ev

Patronu zebani Gardiyanı dev

Adı fahişelik etiketi sev

O Gülendam böyle bir ağa düştü

 

Her gece koynuna yad erkek girdi

Her gelen her giden bir tokat vardı

Neresi yuvası nerede yurdu

Nereye gittiyse ayağa düştü

 

Meçhulden bir anne oldu sonunda

Bir yaprak büyüttü kendi kanında

En gururlu ve en mutlu anında

İkinci zinalık Yaprağ’a düştü

 

O Yaprak da annesiydi Kader’in

Yaprak Yaprak ölmesiydi Kader’in

Yıldız Yıldız sönmesiydi Kader’in

Nesil boyu kirli kundağa düştü

 


KIRK NAZLIMA

 

On bir ay yüreği paslıydı ama

Son bir ay mübarek girdi hamama

Yine de bir damla hak teri akmaz

 

Hayatı ömürlük geviştir sandı

Yalanı sahici bir iştir sandı

Rezilden rezil de hâline bakmaz

 

İnsanlıktan çıkmış bir heybeti var

Yırtılmış eteği dağılmış kenar

Kırk terzi uğraşsa kırk yılda dikmez

 

Bilmez ki al dese alınmaz postu

Zararda kibiri öfkede dostu

Bir fors ki, el neyse kendine sökmez

 

Diktiği başında boynu yok gibi

Yediği içtiği ona çok gibi

Bir kazık misali secdeye çökmez

 

Şekilden şekile girişi para

Eşinden dostundan kirişi para

Bir garib görünce boynunu bükmez

 

Allah’ın bir kulu aslı ibrettir

Kof kemik, ham deri, bir yığın ettir

Yer kulun hakkını yedikçe bıkmaz

 

Komşusu aç iken tok yatan sefil

Şefaat gününde kim olur kefil

Kendine gel desem gelmez ayıkmaz

 

Bana ne diyemem mazlumlar için

İnsanlık adına bu hâl ne, niçin

Elbet ecel günü biter bu kırk naz

 
 


İŞLER KARIŞIK

 

Halkım diyenler bu halktan

Ne tez bıkar, bu nasıl iş

Yeri gelir, otur-kalktan

Hatır yıkar bu nasıl iş

 

Siyasetçi düşer gözden

Söz verip de cayar sözden

Bir parlar ki ateş özden

Seni yakar bu nasıl iş

 

Baş olanın niyeti ne

Sarılır zam illetine

Bunalttığı milletine

Mel mel bakar bu nasıl iş

 

Kimi edib; keyfi yazar

Kimi ressam; süsü çizer

Memur; kuyruk ol, der ezer

Teker teker bu nasıl iş

 

Halk adamı; sürgün yaşar

Sanmayın ki bir gün yaşar

Yarı ömür aklı şaşar

Boyun büker bu nasıl iş

 

Her türlü belâ yakanda

Satanistin gözü kanda

Mahkûm; mahkûma zindanda

Kurşun sıkar bu nasıl iş

 

Diyordum; senin kölenim

İlmim irfanımsın benim

El öptüğüm öğretmenim

Hırsız çıkar bu nasıl iş

 

Elbette var bir var eden

Haberi yok son çareden

Aşka dünyayı dar eden

Kul; zinakâr bu nasıl iş

 


BEN NİDEM
 


Adamın birisinden

Çok çekti millet nidem

Ayvanın irisinden

Kurt çıktı millet nidem

 

Başka zam olmaz dedi

Zama zamı ekledi

Ecelime ivedi

Kart çıktı millet nidem

 

Gücün yetiyorsa tep

Defolup gitsin sebeb

Huzur paketinden hep

Dert çıktı millet nidem

 

Yattım akşam refaha

Borçlu kalktım sabaha

Bir kadın benden daha

Mert çıktı millet nidem

 

Bey! dedim susturdular

Hey! dedim gem vurdular

Yürekleri taş kadar

Sert çıktı millet nidem

 

Bıraktım sağı solu

Doğrusu Hakk’ın yolu

Kabrimde Anadolu

Yurt çıktı millet nidem

 

BEN YAŞARSAM YAŞIYORSUN

 

Anam mısın babam mısın bilmem ki

Kucaklayıp taşıyorsun can doktor

Sen bendeki adam mısın bilmem ki

Ben yaşarsam yaşıyorsun can doktor

 

Ben yanarsam yanıyorsun ciğerden

Alev alev geriliyor kor perden

Geçiyorsun anadan yârdan serden

Ben titrersem üşüyorsun can doktor

 

Çile çekiyorsun görünce beni

Amansız acılar sarınca beni

Dört yanımdan ateş örünce beni

Sen ben olup pişiyorsun can doktor

 

Hastaya şifasın ölüye sabır

Derde tahammülsün deliye sabır

Sözlerin teselli yüreğin tambur

Neşterinle coşuyorsun can doktor

 

Sen ki ilimdeki İbn-i Sina’sın

Lokman hekimdeki ruhta manâsın

Bir can yolu yok ki sana varmasın

Sen de ona koşuyorsun can doktor

 

Süleyman atası Davut olsa da

Haşâ Allah’ım diyen put olsa da

Hakk’ı inkâr eden Nemrud olsa da

Canına can döşüyorsun can doktor

 
BABAYA MEKTUP

-Sn. Süleyman Demirel’e

 

Yollar yürümekle aşınmaz deme

Baba! Yollar yürümekle aşınır

Moskof gitti, Sırp dayandı enseme

Baba! Rum kaşınır, Yunan kaşınır

 

Sanki Salib’in can ciğer paresi

Dinimi kemiren Darwin faresi

Arafat neresi, Kâbe neresi

Baba! Bizimkiler(!) halâ düşünür

 

Hafife almasak bu mühim işi

Bir yol değil bu, milletin geçmişi

Sütü Pişkin semada gezen dişi

Baba! Döner döner bana eşinir

 

Memur memura karşı el kaldırır

Fırsatçı dine imana saldırır

Evlâdını iki kurşun öldürür

Baba! Tabut dört kişiyle taşınır

 

Kimi başörtüye takar kafayı

Kimi kader diye çeker kafayı

Kimi odun gibi yakar kafayı

Baba! böyle ateşlerde üşünür

 

Hani kardeş idik siz biz olur mu

Yanan canın dili sessiz olur mu

Koca ülke Besmele’siz olur mu

Baba! her hayırlı işin başı nur

 

Anlayana sivrisinek saz gelir

Dilimizden kurşunca bir söz gelir

Bir Berkard’a bin Pişkin Süt vız gelir

Baba! bu yurdun toprağı taşı nur


            İki Yürek kitabı

BİR DEVRİN HİKAYESİ

-O zamanlar bizimdi

kimin zamanlar şimdi?-

 

Yavan ekmek zahmeti, kuru soğan acısı

Hikâyemin nefesi, muhayyilemin sesi

Geçmişi özlüyorum doğsun yokluk sancısı

Düş üstümden bana ver, beni zaman örtüsü

 

Ne mümkün, o çocukluk çağlarım geri gelmez

Salıncak kurduğumuz Söğüt ağacı var da

Çivril’de Bayram’lar yok, Kızıldağ’da Hıdrellez

Halbuki her şey başka, başkaydı o çağlarda

 

Karasabanla sürüp avuçla ektiğimiz

Onca mahsulü yalnız dövenle harmanlardık

En müthiş cefalardan farksızdı çektiğimiz

Saadeti beklerken hep hüsrana uğrardık

 

Bazen de kış bastırır kar kapıya dayanır

Sonunu getirmeden işler yarım kalırdı

Uyuyan bahtımızın tüm cefası uyanır

O bir iki lokmayı elimizden alırdı

 

Yağmur yağsa akardı topraktan damlarımız

Islatmadık ne yatak ne yorgan bırakırdı

Sükûnet içindeydi yarım akşamlarımız

Olmazdı sükûneti bozacak tek lâkırdı

 

Erkenden uyanırdık babamın çığ sesiyle

Bağ, bahçe, tarla, orman ayrı, ayrı birer iş

Bir oyun içindeydik yaşamak cilvesiyle

Cilvelere mahkûmduk faydasızdı direniş

 

Anam sırtına vurup yakılacak odunu

Gün boyu sürüp giden bir yolculuk yapardı

Çalılara sürterek baldırını budunu

Bilmezdi ki her derdi böyle, böyle apardı

 

Doktorun ilâcıdır diye şiş ayaklardan

Hiç eksik olmazdı ki kan emici sülükler

Hançerlenmişcesine fışkırırdı kan, hep kan

Kahrolası sülükler kan yer içer, kan emer

 

Serenli kuyuların suyu soğuktu ama

Sabun diye taşırdık toprağın killisini

Yıkanmaktaki gaye vücudu oyalama

Kim arar kim sorardı temizini pisini

 

Bir Salih Emmi vardı dev, cin, peri hastası

N masal anlatırdı kendi yaşamış gibi

Korkuyu heyecanı hortlatan kafatası

Devi öldürür bizi Cennet’te yaşatırdı

 

Yedi başlı külhana binerdik o yâr için

Yedi dağdan aşarak varırdık Kaf Dağı’na

Yedi yerin dibine inerdik o yâr için

Kin kusardık et yiyen devlerin yatağına

 

İşte bütün meşakkat bundan sonra biterdi

Altından sarayların padişahı olurduk

Melekler sinileri önümüze iterdi

Yalnız Cennet hurması ile doyurulurduk

 

Şimdi.. bir viranedir ruhu devli evlerim

Şimdi.. her bacasından nâr-ı duman tütmekte

Arzu ettiğim tek şey geri gelsin devlerim

Beni o zamanların yokluğu ürkütmekte

 

Yazık ki hiçbir yerde o eski havalar yok

ÇELTEK topal, SİNCAN kör, EMİRLER sönen şamdan

Mutluluk masalları o eski havalar yok

Kurtulmak mucizedir o hayâli evhamdan   

 


BEN YUNUS’A NE OLA Kİ

 

Aha şuracığım hayli zamandır

Ocaklardan ocak, tandırdan tandır

   Kavurduğum küller ne ola ki ne..

 

Bu can başkan, bu aşk başka biçimde

Haşır neşir harman, harman içimde

   Savurduğum küller ne ola ki ne..

 

Esrar, esrar yediveren gülleri

Yunus diye açar gönlümdür yeri

    Nice başka güller ne ola ki ne..

 

O’ bir kelime mi, o bir satır mı

O’nu özden kopuk dil anlatır mı

   O’.! O’.! Dilen diller ne ola ki ne..

 

Ahu şuracığım sanki asırdır

Bir gün Rumeli’dir, bir gün Mısır’dır

   Ben mecnuna çöller ne ola ki ne..

 

O’ maşuk cümlesi Allah’a perçin

Bense niyazdayım, bir dua için

   Kaldırdığım eller ne ola ki ne..

 

VUR EY İKİ YÜREK

 

Var, diyorsun, amma dur

Kaldı mı bir bakalım

Güneş’te kor Ay’da nur

Kaldı mı bir bakalım

 

Erkek midir bak şimdi

Korkaktan korkak şimdi

Fazıl, Ahmet, Alp, Uğur

Kaldı mı bir bakalım

 

Can dediğin kadının

Yâr bildiğin kadının

Sevdası yaman olur

Kaldı mı bir bakalım

 

Eyvah.! Eyvah.! Aldandık

Günahta günah, yandık

Doğruluk Hakk yoludur

Kaldı mı bir bakalım

 

Mertlik yıkılmaz kale

Ey.! düşen hâlden hâle

Sende ideal, şuur

Kaldı mı bir bakalım

 

Bayram, düğün, toy, töre

Kalkmaz göz göre, göre

Vur ey.! İki yürek vur

Gör, ne eskir bakalım


 


ANLAYAMADIK

 

Neylersin.. sükût bol, isyan nerede

Diller dil değildir, diller bozulmuş

Nesline hükümdar insan nerede

Kullar kul değildir, kullar bozulmuş

 

Yalanlar baş tacı, oyunlar büyük

Her cüsse bedene bir riyakâr yük

Adımlar tersine başlar üşütük

Yollar yol değildir, yollar bozulmuş

 

Al yeşil dudaklar naza çekeli

Neylersin.. sevdalar kara lekeli

Tohumlar toprağa lânet ekeli

Güller gül değildir, güller bozulmuş

 

BANA ADI YADDIR

 

Sevmem kirli kalem tutan elleri

Gerçeğe düşkünüm ezelden beri

   Bana ak ellerle dokunun bana

 

Ne bu hava, ne bu su, ne bu ekmek

Doyurur beni, bendeki tek gerçek

   Bana gerçek gözle bakının bana

 

 

Hep doğru çizgidir arzum, emelim

Ne sırtı kamburum, ne başı kelim

   Bana adam gibi sokulun bana

 

Karşıma dikilen yularsız başlar

Her yöne çekilen yularsız başlar

   Bana kör oyunu akılın bana

 

Göründüğüm gibi olamadım ben

Kendimi kendimde bulamadım ben

   Bana yükü ağır şekilin bana

 

Baktım ki ömrüme esas cismime

Batılda rastladım kendi ismime

   Bana adı yaddır Bekir’in bana

 


KARA DÜŞEN LEŞLER

 

Hangi kan yerde kaldı? Hangi hak bırakıldı?

Taranmadık ne dağ-taş, ne sokak bırakıldı

Hainin yaptığını misliyle yapmak için

     Can veren annesine

     İçine sine, sine

Ağlayan çocuk için.. Ve çiğnenen hak için

 

Neslimizdense niçin aslına düşman alçak

O mu, o kör şeytan mı kendinden utanacak

Her masumun derdiyle yanıp tutuşurken biz

     O bir karayılan da

     Zehiri taze kanda

Can yakacak, yine can.. Gidi imansız kansız

 

Destan harsa yazılır, destan bir sevda işi

O, haslet nedir bilmez.. O, lânetler geçmişi

O, öyle bir illettir, öyle bir illettir ki

     Yedi başlı çıbandır

     Mikrop yuvasındandır

Leşini balçıkla da kendisine yedir ki

     Kara düştükçe ancak kendi leşini yesin

     Ne ederse kefere kendi içine etsin

     

HELE KELEPÇELER SIKMASA

 

Bendim yetip artan bana

Zaman döktü beni bende

Kâh üst üste, kâh yan yana

Benden söktü beni bende

 

Adımı unutan dilim

Haykırdı: deli değilim

..Ve dört dörtlükken şekilim

Hissim yıktı beni bende

 

Belki bu zahmete bedel

Durdu ayak tutmadı el

Hasret, arzu, gaye, emel

Sevda yaktı beni bende

 

Yalnız hayâller rengarenk

Renksiz olan acı gerçek

Güvendiğim gönlümdü tek

Naza çekti beni bende

 

Dağıldıkça öteberim

Müşkülde haslet seferim

Sadakat kelepçelerim

Tekrar sıktı beni bende

 

Ne gören oldu ne duyan

Ne beni bende soluyan

Hakk’ın takdir ettiği can

Taşa ekti beni bende

 


SUSKUN İLÂN

 

Ben..garibler garibi, AHİ EVRAN meşrebim

Nerede orta sandık, al şedli ustam hani

Ey alın terindeki asaletim, şerefim

Çağrım, tam dört asırın suskun kalan ilânı

 

Ben.. Seyranbağları’nda bir huzur evindeyim

Kırk analı babalı, yüz kırk çocuklu ocak

Ben.. yoksullar yoksulu, bir bohçalık her şeyim

Onlar da dünyalığım, savrulsun köşe bucak

 

Burada ak sütümü kıskandığım insanlar

Her derdime katlanır metanetle, sabırla

Sen.. sabırsız tecellim, acelen ne bu kadar

Diyorsun ki; yolcusun, azığını hazırla!

 

Gündüzler bin pişmandır, geceler mahcup bende

Üstte yorgan.. Ve altta döşek fikir hazinem

Dost.. sen şu dört duvarı sevsen de sevmesen de

Bana dost bu duvarlar.. benim zikir hazinem

 

Hani nerede ömrü ebediyen sülâlem

Her birini ukbaya bir kemik-deri verdim

Nefis imtihanımın geçidiymiş bu âlem

Yedim-içtim de sonra hepsini geri verdim

 

Hasretimi haslete katık yapıp yaşayan

Bir garib ihtiyarım.. bir garib ihtiyarım

Ya rahle, ya secdede ömrüm bittiği zaman

Ya ilahel âlemin ancak bu sana kârım

 

Hayat diye son hızla akıp giden sellerde

Size kum tanesiyim, kim bilir kimin harcı

Boşu boşuna mülkü mülke kattığım yerde

Beş adımlık bir mezar yapacaksın mezarcı

 

GENÇLİĞİN DİKKATİNE

 

Gün vursa da gündüze aydınlık bu değildir

Güneş ilâhi ziya, Ay gecenin Hakk nuru

Tükenmişiz inancın ulviyetinde bir, bir

Yarab! Hangi suç için yükledin bu kamburu

 

Her adımı fazilet bir nesil istiyoruz

Her topuk darbesiyle sokakları titretsin

Ne sürünen bir gençlik, ne fosil istiyoruz

İmanının hışmından korkakları titretsin

 

Ateistin yağcısı, hınzır teke sakalı

Camii Şerif’lere ne aleni bakıyor

Kuyruğu boydan uzun, çakalların çakalı

Dini inkarcılıkta bülbül gibi şakıyor

 

Adı İslâm dilinde, ruhu cambaz telinde

Kendine leziz sofra kurmuş kendi leşini

Lut’un Kavmi’nde gördük, evvelin evvelinde

Bir kum tanesi kırdı her birinin başını

 

Gençlik kaç yol istersin? İkinci yol angarya

Yolun bir, İslâm yolu yolların en üstünü

Özdeki iman aşkı dildeki zikir var ya

Tazelendikçe sensin kulların en üstünü

 

BAŞKENT’İN SAKARYA’SI/1

 

Akrep insan kusuyor zehiri boğazından

Kader! Diyorsa yalan, ben anlarım gözünden

Kim uzaksa türkümden, aşığımın sazından

     Odur diskotek süsü, odur bâtıl köprüsü

     Odur ölüm örgüsü, aha.. örmek istersen

 

Tebessümü yalancı kim bilir kime tuzak

Dün sevdiklerimeydi, bugün kendime tuzak

Bu ihtirasa yetmem, yarın neslime tuzak

     Çatal başlar, kırk diller.. metre boyu reziller

     Çukur hacmi sefiller, aha.. görmek istersen

 

Huy bedene hükümdar, kendine çeker başı

Bu baş âlime baştır, bu baş besler ayyaşı

Ayyaş meze hastası, fazılın ayran aşı

     İkincisi Bismillâh, ilki posaya tamah

     Sofraya düşen günah, aha.. kurmak istersen

 

Bir cadde ki ruhsuzun ömrüne çağ damgası

Adı Sakarya amma, ölüye sağ damgası

Bâtıla bıyık altı, Batı’ya yağ damgası

     Yol açık, belli yeri, içi dolu serseri

     Şeytan yüklü defteri, aha.. dürmek istersen

 

Bulut rahmette bütün, insan midede farklı

Kör karanlıkta beyni, hasis nefsinde aklı

Emdiği süt yoz meme, yoz meme on ortaklı

     Şurda ilâhi ses gür, şurda hâyasız küfür

     Şurda damgalı mühür, aha.. vurmak istersen

 

 

KÂFİR BRE AVCI SEN

 

..Ve işte yüzüncü av, dili ballı hemşerim

Doğru bir kökte dokuz eğri dallı hemşerim

Bir harami sohbette kırk masallı hemşerim

     Yalancılıkta mahir, anlat yalana dair

     Senin gibi has kâfir Gavuristan’da yoktur

 

Peşi sıra gittiği cisme isyankâr gölge

Kumarhane, meyhane kurtardığı(!) baş bölge

Vizyon kürklü fahişe on frekanslı dalga

     Açar Aslan pençesi, çalar aşk kemençesi

     Zamane eğlencesi, baldır fistanda yoktur

 

Her sokağın başında av bekler orta malı

İğrenç eti ucuz da cilvesi çok pahalı

Ben Allah’tan korkarım; ar: şerefim olalı

     O sebebten sen yersin, yersin, yersin şişersin

     İbret âleme, dersin.. dilde destanda yoktur

 

Yokla kendi kendini kol-kafa yerinde mi

Şerefiyle başta mı, ahlâk seferinde mi

Hayır.! Sen cemiyetin elemisin elemi

     Kolların gövdene yük, gövden hızarlık kütük

     Senden daha üşütük Mahzar Osman’da yoktur

 

BAŞKENT’İN SAKARYA’SI-2

 

Can onun canan onun fakat iman bizimdir

İçip içip sızmaya gelince çağdaşız biz

Faiz, rüşvet, yolsuzluk, türlü dümen bizimdir

Başörtüye kısmaya gelince çağdaşız biz

 

Sıhhatin lezzetinden habersiz avanağım

Doldurmuş Sakarya’yı gene aynı Sakarya

Ruhsuzun öğürdüğü kusmuklara çanağım

Sırçasıyla çürümüş ölü beyni Sakarya

 

Seni.. sözde kardeşin ha yıktı, ha yıkacak

Bil ki mukaddesatın hasır altı niyette

Onun her yaptığı bir bir karşına çıkacak

Kardeşlik hesabı var elbet ebediyette

 

Sen.. iman kalesini teslim ettin namerde

Sen.. baktıkça vebalin yükü artıyor bak da

Belki bugün Cehennem değil, ama bu yerde

Bu yerde sen baktıkça Lut’un Kavmi ayakta

 

Şair.. aşk şiirleri okumaktasın halâ

Sakarya sende bayram, sen Sakarya düğünü

Sonu Allah’a varmaz bir sokaktasın halâ

Ölümün altı üstü kirli döşek ölümü

 

MAŞALIK MAŞASI

 

Baktık başa kül maşası

Gene de bol çok yaşası

Bizimki işin şakası

    Bir Varol! Yaşa! Da bizden

    Gülmek geldi içimizden

 

Başını sallasa bini

Döşünü nallasa bini

Finnara yollasa bini

    Can verecek sırf bu yüzden

    Övmek geldi içimizden

 

Zannetmişler onun düzen

En iyi o ezip bozan

Yayvan dipli kara kazan

    Pek hoşnut ateşten közden

    Sövmek geldi içimizden

 

Al huzuru ver çileyi

Sen çok seversin hileyi

Çözmek yasak bilmeceyi

    Misal Sivrisinek-Saz’dan

    Örnek geldi içimizden

 


İNSAN Kİ KAN ÇANAĞI

 

Düşünce; kıldan ince gerçek; kılıçtan keskin

Akmıyor, donmuş akmaz, insan denen muslukta

Yüze aldanma riya, derinden derine in

İnsan cezayı çeker tükürdüğü kusmukta

 

İhya, lütuf, kerem, hak, hukuk; haklıya perhiz

Ona serinlik gölge, sana mahşeri dehliz

Hesap yok diye yatın, yatın bugün de eh siz

Hesap mutlak mizanlı, imdatsız çukurlukta

 

Adalet Hakk kurşunu, naletse namlu nalet

Doğrusun izbe kafes, eğrisin dünya; alet

Nankörün unuttuğu “Ya Rab medet! Ya medet!”

O eğriye dalkavuk, utanç veren kılıkta

 

Kim midir o, kim olsun, birimizin birisi

Halâ öldü sanılan hayasızlık dirisi

Ben cüretsizde nefes almakta bir yarısı

Bir yarısı etini pazarlayan şıyyıkta

 

Hani! Ezan ilâhi davetti ya, duyulmaz

Hazır safta hani bir yer vardı ya, uyulmaz

Kalemler Hakk’ı yazar, kalemsizler ayılmaz

Uyku kalbte, istihza ağzındaki ıslıkta

 

Yarab! Nefisler ölü, nefse hâkimler ölü

Bir insan kan çanağı, iki insan kan gölü

Üç insan kum tanesi, dört insan bir kan çölü

Beş insana hayat yok, hayat yok bu pislikte

 

YÜZKİRİ

 

Kime poz yapıyorsun ey ahlâk fukarası

Sen misin kır çeşmesi? Doldur öyleyse tası

Murdar fikirler yunsun, muhtaç avuçlar içsin

 

Sen gudubet çeşmesi içtirmezsin içersin

El insaf, kör vicdansın, yalan mıdır ne dersin?

Dürüstler bilir seni, kötüler paha biçsin

 

Bardağındaki mey mi? Yetimin gözyaşıdır

Hayasızın mezesi, yetimin gözyaşıdır

Hayır darağacında, şer gölgesinden geçsin

 

Ruh ruhta bir azaldık, hisler sanki buzlukta

İrade yol arıyor, şaşkın düpedüzlükte

Nefsi ölü maddeci, yolu yok ki yol seçsin

 

İbret bir damla sudur, tek bir tanedir ibret

Bunda ne bir ölçü var, ne parmak izli senet

Kim, ne kadar isterse, hakkı, o kadar ölçsün

 

Yarın anne olacak kızlar diskotek süsü

Bir gençlik ki Asım’dan değil, kâbus örtüsü

Sonra gelecek nesil hangi kapıyı açsın

 

Yüreğimin derdidir, bileğimin zinciri

Her sokağın başına tuzak kuran yüz kiri

“Ya ilâhel Âlemin!” bu derde sen ilâçsın

 

TEPEDEN BAKTIN HAŞMET

 

Çeşni istediğinden âleme ibret çulsuz

Pekmeze biber kattı, bala sirke, suya tuz

Can yandı, ten kabardı, oldu uyuzdan uyuz

    Ne aşı, ne ayranı beğenmez de mankafa,

    Çanak çömleğe küser, çömlet tasa, tas rafa

 

..Ve kibiri sonunda eşyaları çıldırttı

Çatal suyu dişledi, bıçak havayı yırttı

Akıl fikire kırttı, fikir eli kışkırttı

    Maymunu var Ceylan’ı beğenmez de mankafa

Hilkat garibesi bir, insan koştu on safa

 

Telefon, not bahane, sekreter beye metres

Şimdi murdar gündüzler nurlu geceye hasret

Aşk para.. ak karaya, kalın inceye metres

    O devri bu devranı beğenmez de mankafa

    Yorgan yatağa küser, yastık üryan çarşafa

 

Canı verircesine mukaddes ev silkindi

Soba işten el çekti, duman bacadan indi

Metres sekreter, beyden yedi içti giyindi

    Ne düğün ne bayramı beğenmez de mankafa

    Anane çağa küser, çağ çağ içi zaafa

Eldeki kemik payı, servetine ne oldu

Tepeden baktın haşmet, ele aldın kayboldu

Namus; mahçubiyetti, Günah; sabırlı yoldu

    Kutsal dini İslâm’ı beğenmez de mankafa

    İnanç dimağa küser, hâşa, zikri Allah’a

 


KIZDIM USULÜME

 

Dünün pişmanlığı varsa içimde

Kâh gülersem kâh ağlarsam size ne

Asımın nesline mahzar biçimde

Beni bir bütüne sarsam size ne?

 

Şehir; haram parmak, köy; helâl eli

Çoban; çok medeni, Âlim; zır deli

“Ekmel!” derim, seçmiyorsa ekmeli

Gövdemi ikiye yarsam size ne?

 

Cinnetim yetmezse bu deli başa

Dövünsem toprağa, çırpınsam taşa

Kurduğum soframı –ekmekten aşa-

Harama, ağuya karsam size ne?

 

Yakama yapışsa ikinci parçam

Kus! Dedikçe dökülse sahte sırçam

Çile talibiyim, taşıdığım gam

Beni üç lokmaya vursam size ne?

 

Ben ömrümü bir dâvâya ayırsam

Haşrolsam çileye, Hakk’ı kayırsam

Her zerremi eza ile doyursam

Her gün Sırat’ımda dursam size ne?

 

Dünün hesabından borçlu kalanlar

Vay.! Kalın enseli filan falanlar

Eni boyu enimle boyum kadar

Tertemiz bir Dünya kursam size ne

(*) Şairin Niyet Faslında Taşların Beyinleri 
     ve İki Yürek isimli şiir kitablarından

 

 
 
  Bugün 20 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol