Bekir Yalçınkaya Resmi Web Sitesi
  KARA AĞAC TARİHİ- II. BÖLÜM
 

II. BÖLÜM

Myriokefalon; Anadolu’nun Türk Yurdu ‘Turkhia’ Oluşu
    Orta Asya’dan yeni yeni göç dalgalarıyla Anadolu’ya gelen Türkmen oymaklarının ta Abbasi Halifeleri zamanından beri Gâza için Anadolu’daki Bizans hudutlarına iskân edilmelerinin faydaları Miryokefalon savaşında da kendini gösterecektir. Bu taktik Türk Milleti’nin var oluşundan beri uyguladığı ve neticesini aldığı bir taktiktir ve buna da ihtiyaç vardır. Zira, hem II. Kılıç Arslan’ın Denizli ve civarlarındaki bölgelere akınlar düzenlemesi, hem de ‘korumuyorum’ dediği Türkmenler’in, Antalya’dan Eskişehir’e kadar uzanan alanlarda, Bizans sınırlarından içerilere sızarak yağma ve talânlarda bulunması yeni bir savaşı gerektirmektedir. Bir 35 yıl daha, zaman zaman Selçuklu Sultanı Mes’ûd’un, zaman zaman da Bizans İmparatoru II. İoannes Komnenos’un kazandığı savaşlar neticesi Anadolu şehirleri sık sık el değiştirmiştir. Dolayısıyla pek başarılı olamayan yeni Bizans İmparator’una, Haçlı Seferleri’nin gayesi çerçevesinde Alman ve Fransız ordularıyla mücehhez yeni bir Haçlı Seferi orduları yardımlarda bulunsa ve Selçuklu Sultanı’nın ele geçirdiği yerleri geri alsalar da, bütün bu savaşların nihaî kaderini çizecek bir savaş vardır; Myriokefalon. 
   Yunanlılar’ın 1454 (M. 1143) yılının Nisan ayında Yunan Kralı İwanni, Kilikya’da avlanırken bir yabanî domuzun hücumuna uğrayarak ölmesinden bir süre önce, -bu vak’a bazı diğer kaynaklara göre şöyledir: -Nisan 1143’te Klikya yaylasında yaban domuzu avı sırasında eline batan zehirli ok sebebiyle yatağa düşen ve 8 Nisan’da da ölen II. İoannes’in ölümünün ardından yerine Antakya Seferi’nde yanına aldığı küçük oğlu Manuel tahta geçmiştir- büyük oğlu yanında bulunmadığı için küçük oğlu Manuel’in işi ele almasını emretmiştir. O da Yunanlılar’ın 1445 (M.1144) yılının Nisan ayında hüküm sürmeye başlıyor. Kendisi İstanbul’a dönünce kardeşi onu iyi karşılıyor ve onu selâmlıyarak saltanatını sağlamlıyor. (55) 
   Manuel, krallığının hemen akabinde Türkmenler’in girip ele geçirdiği Denizli, Menderes havalisi ve Melangeia’da (Eskişehir-İznik arası bölge) bir savaşa girişmiş, ama netice alamamıştır. İmparator Manuel’in de Haçlı Seferleri’nden destek alması Bizans’ın istediği neticeyi vermemiştir. Zira, hem Sultan Mes’ûd’un Anadolu’daki başarılı mücadeleleri, hem de Karahitaylar’ın Sultan Sencer’i 1141’de vuku bulan Katvan Savaşı’nda yenmeleri üzerine, yeniden Anadolu’ya doğu göçü başlamıştır ki, böylece gelen Türkmen akıncıları ve birlikleri Bizans’a karşı Türk güçlerini teşkil etmekteydi. Sultan Mes’ud’un Türk-İslâm dünyasında şöhretini artırdığı bu dönemde Anadolu’dan da Turkhia diye bahsedilmiştir ki ilk defa Almanca olarak Anadolu’ya üzerinde yaşayan Türkler’e izafeten, ‘Türk Ülkesi’ manâsına gelen ‘Turkhia’ (Türkay) adını veren zat, Konya’yı işgâlinin ardından Kudüs’e gitmek üzere Konya’dan ayrılan ve daha sonra da Göksu ırmağında boğulan Frederik Barbaros’tur. 
   Yine bu dönemde doğudan Anadolu’ya gelen bu Türkmen oymakları Bizans sınırları boyunca konar-göçer olarak yaşadıkları gibi, II. Kılıç Arslan’ın teşviki ve yeni otlaklar bulmak ümidiyle Bizans arazilerine girmişler, bir yandan Yalvac, Şuhut, Çivril ve Sandıklı ovalarına ve Eskişehir dolaylarına, diğer yandan da Akhisar, Edremit, Bergama, Kırkağaç ve Denizli yörelerine akınlar yapmışlardır. Bu durum karşısında bir elçisi vasıtasıyla Sultan Mes’ûd, Türkmen akınlarından kendisinin sorumlu olmadığını ve onları korumadığını Manuel’e bildirmişse de  bunun bir taktik olduğuna kanaat getiren imparatoru inandıramamıştır. (56) 
    Üstelik, Büyük Selçuklu Devleti’nin Halep Vâlisi Aksungur’un oğlu, Musul Atabegliği’nin kurucusu ve  babasının ölümünde yedi yaşında bir çocuk olup Kür-Boğa, Mûsâ et-Türkmânî, Çökürmüş, Çavlı, Mevdûd ve Aksungur Porsukî gibi emîrler tarafından eğitilip yetiştirilen Atabeg İmadeddin Zengi’nin 1144 yılında Urfa Haçlı Kontluğu’nu ortadan kaldırmasının verdiği üzüntünün de büyük rol oynadığı II. Haçlı Seferi çağrısını yapan Papa III. Eugenius’un bu çağrısına ard arda Fransız Kralı VII. Louis ile Alman Kralı III. Konrad uymuşlar ve 1146’da sefer hazırlıklarına başlamışlardır. (57)  
  1146’da önce Frigya ve Menderes bölgesini yeniden ele geçiren Manuel, Türkler’le ilk önemli savaşı Phildmelion’da (Akşehir) yapmış ve kazandığı zafer sonrası Akşehir’i yakmıştır. 
   Sultan Mes’ud şarkta uğraşırken, Türkmenler fetihlerini Denizli ve Menderes vâdisine kadar götürünce Manuel de bunları atmak ve Sultan Mes’ûd’u durdurmak için büyük bir ordu ile 1145 yılında harekete geçmiştir. Bu harekâtın detaylarını Koniates şöyle vermektedir: “Manuel’in hastalanıp İstanbul’a geri dönmesiyle Sultan, Bizans’ın Suriye ve Klikya ile ilişkisini kesebilmek için derhal 1146 yılında Brekena (İç-il) kalesini fethetti. Türk akıncıları yeni bir cihad aşkı ile Bizans aleyhine yayılıyorlardı. İmparator bu istilâlar karşısında Türkler’i Anadolu’dan çıkarmak için 1146 yılında büyük bir ordu ile harekete geçti. Firigya şehri ve Menderes havalisini Türkler’den kurtardı. Türkler’in Karahisar ve Akşehir geçitlerinde kurdukları pusuları aşan İmparator Konya hedefine doğru ilerliyordu. İmparator’un meydan okuyan bir mektubuna karşılık, Sultan da kendisini Akşehir’de karşılayacağını bildiriyordu. (58) 
 ______________________________________________________________
55-Gregory Abû’l Farac, a.g.e, s. 377; Urfalı Mateos a.g.e, s. 290-295-296; Süryani P. Mihail a.g.e, s.121; O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İst. 1984 177-179; E.Erçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ank. 1991, s. 121
56-Süryani Mihail, a.g.e, s. 191; Sait Kofoğlu, a.g.e, s. 19
57-İbnü-l Esîr el-Kâmil fi’t-Tarih, çev. A.Özaydın, X, İst. 1987, s. 94-95; Urfalı Mateos, a.g.e, s. 290-295;  Işın Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi, (1118-1146) Ank. 1987, s. 144-148 
58-O.Turan, a.g.e, s. 180

  Konya savunmasını Sultanın kızlarından birisi, (rivayete göre İmparator’un Türkler’in yanına kaçan kuzeni Y. Komnenos’la birlikte yaşayan kız), babası Sultan adına başarı ile yürütmekteydi. İmparator surlara yaklaşarak şehri ordusu ile kuşattı, surları mancınık atışıyla dövmek emrini verdi. Fakat Türkler’in yaptığı huruç hareketleri neticesinde geri çekilmek zorunda kaldı ve bu ricat hareketi bile ancak dövüşülerek gerçekleştirilebildi. Türkler öncekilerden çok daha büyük ölçüde bir çıkış hareketi yapmışlar ve açık araziyi işgâl ederek İmparator’un çekiliş yolunu kesmişlerdi. Ağır çarpışmalar sonunda imparator güçlükle bu çemberi kırarak başşehre dönebildi.” (59)  
 Bizans ordusu Konya’daki bu muharebede 7 bin Müslüman'ı şehit ederken, mezarları açarak cesetleri de dışarıya çıkarmışlardır. (60) 
   Bu durum karşısında yeniden saldırıya geçen ve -Anonim Selçukname’ye göre- Rumlar’dan 20 bin kişiyi öldüren Sultan Mes’ûd’un karşısında Konya’yı alamayacağını ve arkadan gelecek Selçuklu askerleri ile iki kuvvet arasında kalacağını anlayarak (61) çekilmeye mecbur kalan Manuel’in Bizans ordusuna Konya ilerisinde büyük kayıplar verdirilmiş, hattâ Rumlar’ın birçok piyade kıtaları imha edilmiştir. Bizans ordusunda bir panik başlamış ve askerler kaçmaya ve bir yerlere sığınmaya çalışmıştır. Çadır kurmak dahi mümkün olmuyordu. Bizans ordusu Karalis (Beyşehir) Gölü’nü gelince İmparator, Sultan Mes’ûd’a saf hâline geçemediğini ve gelecek yıl tekrar geleceğini bildiren bir mektup göndererek (62) şöyle demiştir: “Gölgelerle savaşır gibi olmamak için şimdi evimizin yolunu tutuyoruz.” (63) 
  1147’de Türkmenler bir daha Menderes kenarı şehir ve kaleleri ele geçirseler de, II. Haçlı Seferi ordusunun büyük bir güçle yaklaşmakta olması Sultan Mes’ûd’u yeniden bir anlaşma yapmaya mecbur bırakır. Bu konuda tarihçi Osman Turan; “Haçlılar’ın büyük ordular hâlinde gelişleri Bizans ve Selçuklu hükümdarlarını anlaşmaya ve bir müahade yapmaya zorladı. Mes’ûd andlaşmanın bedeli olarak Antalya ve İç-il bölgelerinde aldığı bazı yerleri ve Brakena kalesini Bizans’a terketmiştir. Haçlı ordularının gelişi böyle bir fedakârlığı mümkün gösterir” der. (64) 
   Sefer yolculuğunu 1147 Mayıs’ında başlatan Konrad, 9 Eylül’de İstanbul’a ulaşırken, Fransa Kralı Louis de 8 Haziran’da çıktığı yolu Ekim ayında tamamlamış ve her iki ordu da İstanbul’da buluşmuştur. İstanbul’dan hareket eden Konrad, Manuel’den istediği kılavuzlar eşliğinde ve I. Haçlı seferi güzergâhını takible İznik’ten sonra Eskişehir’e ulaştığında, Porsuk çayında, Pamplanes komutasındaki Selçuklular’ın saldırısına uğramış ve hafif techizatlı Türk atlıları kısa sürede Alman ordusunun onda dokuzunu katlederek büyük bir zafer kazanmışlar, Konrad ve ordusundan geriye kalan az sayıdaki Almanlar da canlarını zor kurtararak İznik’e çekilmişlerdir. (65) 
   Bu hususta Yılmaz Öztuna ise; “II. Haçlı Seferi Almanya İmparatoru III. Konrat ile Fransa Kralı VII. Luvi tarafından yönetildi. III. Konrat 75 bin kişilik ordusu ile Konya ovasına kadar geldi. 25 Ekim 1147 Eskişehir Meydan Muharebesi’nde sayıca az ordusu ile düşmanı karşılayan I. Sultan Mes’ûd Haçlı kuvvetlerini imha etti. İmparator 5 bin askeri ile canını zor kurtarabilip İznik’e sığındı. Bu arada Fransa Kralı VII. Luvi de 150 bin kişilik bir ordu ile İznik’egelip İmparator ile birleşti. Bu büyük orduya karşı Yalvaç Meydan Muharebesi’ni verip Türkiye’nin istikbâlini tehlikeye atmayı doğru bulmayan Sultan Mes’ûd, Haçlılar’ı Toros geçidlerine kadar çekti. Toroslar’da müthiş zayiat veren Haçlılar, Antalya’ya sığındılar” demektedir. (66) 
_____________________________________________________________
59-Niketas Khoniates, a.g.e, s. 36
60-J.Kinnamos Y. Historia, s. 40, çeviren I.Demirkent, TTK Ank.
61-O. Turan, a.g.e, s. 181
62-O. Turan, a.g.e, s. 181-182
63-J. Kinnamos, a.g.e, s. 40-41
64-O.Turan, a.g.e, s.182; St. Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi 1, Çev. Fikret Işıltan, Ank. 1986, s. 51
65-S.Runciman II, s. 239; Ali Çimen-Göknur Göğebakan, Tarihi Değiştiren Savaşlar, Popüler Tarih, İst. 2011,
      s. 122-123; N.Khoniates, a.g.e, s. 62-64; J.Kinnamos, Historia, (İng. Çev. Ch.M.Brand, Deeds of John and Manuel Comnenus)  s. 63-64
66-Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi 1, Ötüken Yayınları, İst. s. 444 

Mağlub Haçlılar II. Haçlı Seferi’nden Ders Aldılar mı? 
    Yeni bir Haçlı Seferi için her iki ordunun birlikte hareket etmesine karar veren Haçlılar’ın geldiği Anadolu’da taraflar arasındaki mücadele var gücüyle devam etmiş, bunlardan birinde, (1148) Antiocheia’da (Nazilli yakınındaki Kuyucak) yapılan savaşta Türkler Bizans’a büyük zayiatlar vermişlerdir. Antalya’ya doğru yürüyen Haçlı ordusuna 1075 yılından beri Polydorion (Burdur) bölgesine yerleşen Kınalı Aşireti’ne mensup oymaklarla diğer Türkmenler de, sık sık baskınlar düzenleyerek Haçlı ordusu gerisindeki güçleri ok yağmuruna tutarak öldürmeye devam etmişlerdir. (67) 
   Anadolu’nun tamamen Türk yurdu olmasının en büyük amili olan Miryakefalon’a dayanak olacak şu makûs savaşın zaman, mekân ve ceng durumuna gelmezden önce, çok önemli bir iddiada bulunan Mühendis Ramazan Topraklı’nın özellikle mekân hususundaki yepyeni bir yorumuna rastlıyoruz. Dolayısıyla muharebeyi ele almadan önce bu hususu kayda almak zarureti vardır. İşte o mekân iddiası; “14 Ocak 1148 (20 Şaban 542) Çarşamba günü Kemer Boğazı’nda yapılan Yalvaç Meydan Muharebesi ardından kral Luvi, 15 Ocak’ta Yalvaç önlerine gelir. 16 Ocak sabahı Yalvaç’tan ayrılan Haçlılar, ilk geceyi Nudra-Manarga-Zengiler önünde geçirmişlerdir. Manarga; kuşanılan veya banılan yer anlamındadır. Yalvaç’tan çıkan kervanların veya orduların orada geceledikleri anlaşılmaktadır. Haçlılar ikinci gün, 17 Ocak günü Kara Ağaç üzerinden geçerek; öğle üzeri 36 bm mesafedeki Çaltı köyüne geldi. Yol bugünkü yolun yakınından, Felebeli’nden geçiyordu. Burada çok ünlü Fele (Felâtun>Felâ>Fele) Pınarı vardı. Fele pınarı tarihi yol üzerinden Konya’ya 103 bm uzaklıktaydı. 1340 rakımında bulunan Felebeli’nin uzunluğu yaklaşık 7-8 bm gelmektedir. Eski Neâpolis şehri ve kalesi geçidin çıkışındadır. Neâpolis adı zamanla İzne-bolu olmuş. 
   İkinci geceyi İznebolu’da geçiren kral, 18 Ocak’ta İzne-bolu’dan hareketle, 19 akşamı Beyşehir’e gelmiş, 20 Ocak’ta Beyşehir’den hareket ederek; İvrim (İbrim) Kalesi-Kaşaklı-Kayabaşı (Muharrem-kulu) arasında gecelemişler, ertesi günü yani 20 Ocak öğle üzeri; ordunun öncüleri Gembos ovasına geldikleri vakit; Kaşıkçıbeli-Derebucak arasında Türkler’in baskınına uğramışlar ve 7 gün önce; Kemer Boğazı’nda vukubulan Yalvaç Meydan Muharebesi’nde uğramış oldukları zayiatın intikamını almışlardır.” 
      Halbuki savaşın merkezi, Sait Kofoğlu’nun Hamidoğulları Beyliği isimli kitabında yer alan ve P. Wittek kaynaklı bölümde Antiocheia (Nazilli Kuyucak yakınında) ve bir nehir kenarında gösterilirken bu konuda iddialı bir çıkış yapan Mühendis Topraklı ise, 1530 Tarihli Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri’nde geçen Yenice Köyü Köprüsü ismine münhasır; “Türkler Kemer Boğazı’nda vukubulan Yalvaç Meydan Muharebesi’nden yedi gün sonra, Menderes kenarında uğramış oldukları yenilginin intikamını aldılar. Menderes kenarı olarak ifade edilen yer; Psidiadya Antakya’sı (Yalvaç) yanındaki nehir olup; Ransimın’ın da dediği gibi bu nehir üzerinde bir köprü vardır. Biz nacizâne bu köprünün Osmanlı kayıtlarında ‘Yenice Köyü Köprüsü’ olarak geçtiğini gösterdik” (68) ifadeleriyle savaşın Menderes nehri civarından ziyade bölgemizdeki Yalvac’da meydana geldiğinde ısrarlı davranmaktadır. 
    Öte yandan Büyük İskender’in müellifi Droysen (69) kaynaklı eserde Neâpolis (Yenişehir) Şarkî Kara Ağac’ın ilk adıdır ve Prof. Dr. Mehmet Özsait’in harita çiziminde de mevkii, Şarkî Kara Ağac’ın bugünkü ismi Muratbağı olan Zengibar kalesi olarak gösterilmektedir. Neâpolis adının zamanla İzne-bolu olduğu ve Fele’nin güneyinde (70) bulunduğu iddiası  ise düşündürücüdür. 
    Eflatun’a gelince; zamana yakın tarihlerde -BOA’nın 1530 tarihli haritasında- Eflâtun adına sadece bir dere ve pınar olarak rastlıyoruz.  Bu Eflâtun Pınarı da, Fele’den bir hayli uzakta ve Kır-ili ile Bey-Şehri arasında, aynı zamanda 30’a yakın köyden sonraki bir yerde; kuzey ucu Fele’nin, öteki güney ucu Bey-Şehri’nin bulunduğu Bey-Şehri gölüne tam orta alanından giriş yapmakta olan bir pınardır. Diğer bir husus da bu durumda, Topraklı’nın dediği gibi; “Türkler, Felâtun adını zamanla Felâ veya Fele yapmış olmalılar. Yalvaç’tan Eğirdir’e gelen en büyük akarsuyun adı da eskiden Eflâtun çayı imiş” diyebilmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla ne Eflatun’un Fele, ne de Neâpolis’in bu durumda İzne-bolu ile bir bağlantısı görünmüyor. 
   Muharebenin tarihi yaşayan şahıslara münhasır öz tasvirinde öne çıkan isimlerden birisi Keşiş Odon dö Duil, diğeriyse St. Rancımen’dir. Keşiş Duil Arazi durumunu; “Geçtiğimiz dağlar henüz Alman kanlarıyla sulanmıştı ve onları katleden aynı düşmanlar yer yer bizim de önümüze çıkıyorlardı. Kral, sağda solda süvariler ve kadavralar gördüğünden dolayı ordularını savaş düzenine soktu. Ve bu durumda, biz kralın daha önceden kendisine Maurienne Kontu olan amcasını gönderdiği Geoffroi de Rancegne’a karşı ebedi bir kin beslemek zorundayız. Yürüyüşümüzün ikinci günü öğleye doğru aşılması güç, korkunç bir dağ karşımıza çıktı. Kral, gün boyu onu aşmaya ve orada kalmamaya karar verdi” diyerek sarp ve yalçın dağlardan müteşekkil bir alan olarak belirtiyor. Halbuki İzne-bolu ve hattâ onun yakın çevrelerinde böylesine dik ve amansız dağları bulamazsınız.

______________________________________________________________
67-Burdur İl Yıllığı, Burdur 1973, Sultan Mes’ûd, 8
68-Ramazan Topraklı, İkinci Haçlı Seferi, Yalvaç Meydan Muharebesi ve Kaşıkçıbeli Zaferi, Ank.2008, s. 51; 1530/438 Numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, (BOA) s. 317-318
69-Droysen, Büyük İskender IV, Çev. Bekir Sıtkı Baykal, MEB Yay. Ank. 1949, s. 136; R. Tunç, a.g.e, s. 12
70-R.Topraklı, a.g.e, s. 51

    Burada yeri gelmişken iki vâkıayı nakledelim; Birincisi Haçlı ordularının Kara Ağac üzerinden geçişidir ki Bizans İmparatoru İmparator I. Alexios’un, 1116 yılında Türk saldırılarını durdurmak için ordusunun başında Anadolu seferine çıktığında (71) Kara Ağac üzerinden uğradığı yerlerden birisi de Büyük Pousgouse (Karalis, bugünkü Beyşehir) olmuştur. 1141’de, Türkler’in iteatine giren Hıristiyanlar’ı cezalandırmak ve onların düzen ve asayişini sağlamak isteyen Komnenos, Beyşehir gölü içindeki adalarda bulunan müstahkem kalelerde yaşayan Hıristiyanlar’a bir ders vermek istemiştir. Zira bu adaların halkı kayıklar vasıtasıyla geçtikleri bölgedeki Türkmenler’le çok canlı bir ilişki içerisindedirler. Bunlar Türkler’le sıkı bir dostluk kurmakla kalmamış, âdet ve gelenekleriyle hemen hemen Türk’leşmişlerdir. Bu sebeble sınır komşuları Türkler’in tarafını tutmakta ve Bizanslılar’ı düşman görmektedirler. Dolayısıyla İmparator bunlara gölün Bizans’a ait olduğunu, istiyorlarsa adaları boşaltıp Türkler’in tarafına ­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­geçebileceklerini söylemişse de bunun bir faydası olmayınca gezi ve balıkçı kayıklarından sallar yaparak adalara saldırmış ve hepsini ele geçirerek Konya’ya doğru sürmüştür. (72) 
   İkincisi de Dündar Bey’in katlinden üç yıl sonra meydana gelen bir önemli Demirtaş vak’asıdır. Demirtaş’ın Anadolu’ya geldikten sonra buradaki beylikler tarafından kendilerine karşı şiddetle hareket edişi ve zorbalığı, babası Emir Çoban’a şikâyet edilmiştir. Şikâyet eden beyler arasında Hamidoğlu Beyi Dündar Bey ile Eşrefoğlu II. Süleyman Bey de vardır. Dolayısıyla diğerlerine olduğu gibi Eşrefoğlu Süleyman Bey’e de kin besleyen Demirtaş, sikkelerde Süleymanşehir olarak geçen Eşrefoğullar’ının Merkezi Seydi Şehri üzerine yürüyüp şehri ele geçirmiş ve II. Süleyman Bey’i de esir alarak cezalandırma cihetine gitmiştir. İntikam hırsıyla çok zalim davranmış ve II. Süleyman’ın burnunu, kulaklarını, hatta hâyalarını kestirip, gözlerini oydurduktan sonra, onu Beyşehir Gölü’ne attırarak boğdurmuştur. (73) 
   Eflakî’nin eserinde geçtiği üzere; Eşrefoğlu Mübarizüddin Mehmed Çelebi, sağlığında Mevlâna Celâleddin’in torunu Çelebi Arif Hazretleri’ni Beyşehir’de misafir ettiğinde, ona oğlu Süleyman’ı getirerek mürid yapmış ve sonra, ‘bu çocuğun sonu ne olacak’ diye sormuştur. Bunun üzerine Celâleddin Arif Hazretleri de; ‘sizden sonra bu vilâyet bu çocuğun elinde harab olacak ve bu topluluk onun ayakları altında dağılıp gidecek. Sonunda onu bu göle atıp yok edecekler’ buyurmuştur. (74) 
    Anonim Selçukname’de bu olayın geçtiği tarih H.1326’nın 9 Ekim günüdür. 

Osmanlı’ya Satılan Şehirler İçinde Kara Ağac

    Henüz Hamid Bey’in Hamidoğulları Beyliği’ni kurmadığı zaman dilimlerinden II. Kılıç Arslan’ın Miyriokefalon Zaferi neticesi Bizans’ın hükmî hâkimiyetinden kurtardığı bölge içindeki en önemli gelişmelerden birisi, III. Kılıç Arslan’ın Isparta’yı 1203’teki zaptından sonra Eğirdir, Borlu ve Yalvac’ı  da ele geçirmesidir ki, Selçuklu Sultanı bu tarihten hemen sonra bu havaliye Hamid Aşiretlerini yerleştirmiş olmasıdır. (75) 
   Bu bir anlamda Neâpolis olarak anılan şehrin artık Kara Ağac olarak tarihde yerini alması, dolayısıyla Türkmenler tarafından Türkhia yurdu olması demektir. 
   Sık sık saldırılara maruz kalınan Hamidoğulları Beyliği’nde bazı yerlerin Osmanlı’ya satışı söz konusu olunca Beyşehir, Seydişehir, Yal(a)vac, Kara Ağac ve Ak Şehir’in yanı sıra Isparta da bunlara dâhil edilerek istişareler başlatıldı. Bazı kaynaklarda (hattâ İ.H.Uzunçarşılı’da da) Isparta’nın olmadığı bu satış, en başta Karamanoğulları tehlikesinin sebeb olduğu bir satıştı. Zira zaman zaman Karamanoğulları’nın yaptığı saldırılar ve tahribatları engellemek için Hamidoğlu Kemalüddin Hüseyin Bey, Osmanlı’ya topraklarını yüksek akçelerle vermeye adeta mecbur kalmıştı. Zira Osmanlı Sultanı I. Murad Hüdavendigâr, Germiyanoğlu Süleyman Şâh’ın kızı Devlet Hatun ile oğlu Yıldırım Bayezid için tertiblediği evlilik düğünü sonrasında, Hamidoğlu Hüseyin Bey’in elçisiyle özel bir görüşme yaparak; ‘eğer Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey’in Hamidoğlu topraklarına yaptığı saldırıların önlenmesi isteniyorsa, hudutta bulunan bazı kalelerin kendisine satılması gerektiği’ hususunu bildirerek bir teklifte bulunmuştu. Osmanlı kaynakları bu konu ile ilgili olarak farklı bilgiler vermektedir.
______________________________________________________________
71-A.Comnena, The Alexiad Of Anna Comnana, İng. Çev. E.R.A. Sewter, England 1969, s. 445-447
72-Sait Kofoğlu, a.g.e, s. 12
73-El-Ömerî, a.g.e, s. 31; Sait Kofoğlu, a.g.e, s. 190
74-F.N.Uzluk, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi III, s. 68
75-Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri TTK. Yay. 4. Baskı Ank. 1998 s. 62

    Bunlardan Karamanlı Nişancı Mehmed Paşa, Sultan Murad Han’ın, H. 783 (1381) yılında Kütahya’yı, bazı Germiyan kasabalarını, Hamid Eli şehirlerini, Beğ-Şehir’i ve Ak-Şehir’i aldığını belirtmiştir. (76) 
   Oruç Beğ’in de, “Germiyanoğlu’nun kızını Sultan, Bayezid’e alıverdi. Andan sonra varub Kütahya ve Hamid İli’ni ve Akşehir’i ve Seydişehir’i ve Yalvac’ı ve Hamid ellerini feth etdi” (77) 
dediği gelişmeyi, Âşık Paşazâde de şöyle naklediyor: “Ol düğünde kim Hamidoğlu’nun elçisi gelmişdi. Anunla bir va’de olunmuşdu. “Hamidoğlu Hüseyin Beğ” vilâyetini Murad Han Gâzi’ye satdı. İmdi ol ahd üzere Murad Han yürüdi Kütahya’ya çıktı. Hamidoğlu dahi bildi, kim kendü’ye gelir, adam gönderdi. Eyitdi kim, ben ahd üzere durmuşum didi. Akşehir’ini ve Beğşehri’ni ve Seydişehri’ni ve Kara Ağac’ı istedin didi. Tiz mektub gönderdi, zatun aldığı vilâyeti zabt etdirdi. Hisarlarına kendi kullarını kodı. Nevahisin dahi kendi beratıyla timar virdi. Bu fethin tarihi hicretin yedi yüz seksen üçünde vâki oldu.” (78) 
   Yine Âşık Paşazâde’nin bu satış öncesi görüşmeyi anlatışı, N. Atsız tarafından sadeleştirilerek biraz farklı şekilde şöyle dile getiriliyor; “Ol düğünde kim Hamidoğlu’nun elçisi gelmiş idi. Anun ile bir va’de olunmuş idi. Kim Hamidoğlı Hüseyin Beg vilâyetini Murad Han Gâzi’ye satayidi. İmdi ol ahdun üzerine Murad Han Gâzi yürüdi. Kütahiyye’ye çıktı. Hamidoğlı dahi bildi, kim kendiye gelür, adam göndürdü. Eyitdi kim: “Ben ahdun üzerine dururın” dedi. Ak Şehiri ve Beğ Şehirini ve Seydi Şehirini ve Yalavacı ve Kara Ağacı ve Isparta’yı şer’i mektub ilen satu bazar olındı. Murad Han Gâzi dahi adamlar göndürdi. Satun aldığı vilâyeti zabt etdürdi. Tasarruf etdürdi. Hisarlarına kendi kulların kodı. Nevahisin dahı kendi beratıyilen tımar virdi. Ve bu fethün tarihi hicretin yedi yüz seksen üçünde vâki oldı.” (79) 
 M.Neşrî de bu fethi ‘Hikâyet-i Feth-i Vilâyet-i Hamit’ başlığıyla ve biraz farklı ifadelerle veriyor: “Rivayet iderler ki, bu düğüne ki Hamidoğlu’nun elçisi gelmişdi. Anunla va’de olunmışdı kim, Hâmidoğlu Hüseyin Beğin vilâyetini Murad Han Gâzi’ye sataydı. İmdi heman ol ahdün üzerine olup, Murad Han Gâzi yürüyüp Kütahya’ya çıkdı. Hamidoğlu yakinen bildi kim, kendüye gelir. Âdem gönderip eyitdi. “Ben ol ahdun üzerin tururın” didi. Pes Ak- Şehir’i ve Beğ-Şehri’ni ve Yalavac’ı ve Kara Ağacı ve Isparda’yı, bu altı pare şehri şer’i mekdupla satubazar itdiler. Murad Han Gâzi âdem gönderüb ol satun aldığı vilâyetleri zabt edip hisarlarına kulların kodı. Ve bu fetih hicretin yidi yüz seksen üçiyle dördi arasında vâki oldu.” (80) 
    Hemen burada birkaç hususu belirtmemiz gerekiyor. Birinci husus; hem Karamanlı Nişancı Mehmed Paşa, hem de Oruç Bey’in nakillerinde Osmanlı’ya devredilen topraklar içinde Kara Ağac’dan bahsedilmiyor. Muhakkak ki Nişancı Mehmed Paşa ve Oruç Bey, Hamid İli şehirleri derken Yalvac ve Kara Ağac’ı kasdetmiştir. Husus Hamideli toprakları ifadesiyle genellemeye tâbi tutulmuştur. Kaynaklarda bu şekilde alındığı söylenen Hamid İli ve diğer şehirlerle ilgili, alınmazdan önce Murad Gâzi Han ile Hâmidoğlu Hüseyin Beğ’in elçisi arasında nasıl bir konuşma geçmiştir ki Hüseyin Beğ bu satışa rıza göstermiştir. Bu nazik görüşmenin detayını da Hoca Sa’deddin Efendi’nin eserinden okuyoruz; “Büyük düğünde toplanan elçilere dönüş desturu verildiği sırada, devrin padişahı Hamid İli Hâkimi Hüseyin Beg’in elçisine, “Biraderim Hüseyin Beg’e bizden selâm idüb diyesin ki, aramızda olan muhabbet ve dostluk, yakınlık ve birlik icabı bir isteğimiz vardır. Kabul ittiğini bildüren cevabını ve bununla ilgili haberi beklediğimizi bileler. Karamanoğlu Ali Bey, bakımlı ülkemize çoğu düşmanlık ve bizim soyumuza kötü duygular beslemektedir. Karaman hududundan Hamid İli’ne bağlı bir nice kal’a ve hisâr hudutlarımızın korunması ve yaramazların fitnesinin def’edilmesi hususunda çok önem ve değer kazanmıştır. Bunun içün istenir ki, usûlünce satılarak bu tarafa mülk hâline getirilsin. Böylece yeniden dostluk yolu açılsın, demişti.” (81) 
   Anadolu beylikleri arasında padişahın tasavvurlarını sezerek Germiyanoğlu’nu takib eden Hamideli Emiri Hüseyin Bey, Germiyan'la Karaman arasındaki topraklarını satmak suretiyle hem izzet-i nefsini kurtarmış, hem de mücadele etmesi mümkün olmayan bir güç olan Osmanoğulları karşısında haddini bilme zaruretini dikkate almıştır. İşte bundandır ki Osmanoğulları Sultanı I. Murad’ın kendisine getirdiği tekliflerin yukarıdaki beyanları itibariyle her ne kadar önce şehirleri Osmanlı’ya satış mevzuuna müsbed bakmasa da akabinde bunun gerçekleşmesini kendisi açısından bir çıkış yolu olarak görmüştür. Sultan’ın oğlu Yıldırım Bâyezîd'in düğününün sonunda misafirlerin dağılması esnasında Murad Hüdavendigâr’ın, kendi elçisine Hoca Saadeddin'in dili ile; "Biraderim Hüseyin Bey'e bizden selâm edüp diyesin ki aramızda olan sevgi ve dostluk ve birlik gereği bir iltimasımız (isteğimiz) vardır.
_____________________________________________________________
76-K.Nişancı M.Paşa, Tevarihüs Selatini’l Osmaniye, Trk. Çv. İ.H.Konyalı, Osmanlı Tarihleri,  İst. l 1949, s. 346
77-Oruç Beğ, a.g.e, s. 44
78-Tevarih-i Â-li Osman, İ. H. Ertaylan Edisyonu, İst. 1946, s. 47 
79-Âşık Paşazâde, a.g.e,  Düz. N. Atsız, s. 131
80-M.Neşri, Kitab-ı Cihannüma, Yay. F.R.Unat-M. A.Köymen, s. 208-211
81-Hoca Sa’deddin, Tacüt Tevarih 1, İst. 1983, s. 102-103

   Kabul ettiğini bildiren cevabını ve bununla ilgili haberi beklediğimizi bileler" diyerek haber salışını, kendi beyliğinin bir selâmeti olarak görmüş ve Sultan’ın; Karaman beylerinin kendi ülkesine karşı iyi niyet ve dostluk beslemediğini, Karaman tarafında, Hamideli'ne bağlı birçok kalenin bu sebeble, sınırlarının korunması bakımından kendilerine gerektiğini, o kalelerin usulünce satılıp kendi mülkleri hâline getirilmesi isteğini kabul etmeye rıza göstermiştir. I. Murad Han’ın bu toprak satışı sayesinde Osmanlı’yla Hamidoğulları arasında yeniden kuvvetli dostluk bağları kurulmuş olacağını elçilerine ifade buyurması, bu dönemde zaman zaman Karamanoğulları’nın saldırılarına uğramakta ve onlardan zarar görmekte olan Hüseyin Bey’in ikna olmasına yetecek bir teklifti.
   Hamidoğlu Hüseyin Bey, Sultan Murad'ın ne demek istediğini anlamış ve onun komşusu olmayı ister olmuştu. Bu esnada Sultan Murad, Kütahya'yı ziyaret etmek üzere yola çıkmıştı ki, Hamideli Hâkimi Hüseyin Bey, padişahın bu gelişini kendi ülkesini ele geçirmek için tertiblediğini zannetmiş ve padişaha sat-u bazar işine razı olduğuna dair haberi göndermişti. Bu haber üzerine Osmanlı Padişahı I. Murad Akşehir, Beyşehir, Seydişehir, Yalvac, Kara Ağac ve Isparta şehirlerini satın almak üzere elçisini göndererek 80 000 altın ödemiştir. Hüseyin Bey, sözünden dönmeyerek mevzuubahis para karşılığında isimleri zikredilen şehirlerin satış akdini Sultan’ın elçisiyle ve Müslüman kadıların mührüylü gerçekleştirmiş oldu. Bu Hamideli’ne ait altı pâre şehirin Osmanlı idaresine girmesi neticesinde Osmanlılar’ın Anadolu'daki hükmü daha iyi şekilde hissedilir olmuştur. 
    Kaynaklarda çeşitli tarihlere tekabül eden bu satış, H.783/M.1381’de gerçekleşmiştir. 
    Bu husus Hayrullah Efendi Tarihi'nde de şöyle nakledilir: “Hüdavendigâr hazretlerinin şehzadeleri Yıldırım Bayazıd Han için teklif eyledikleri düğüne Hamidoğlu Hüseyin Bey tarafından da sefir gelmişti. Ve Osmaniya’nın günden güne şevket ve saltanatları ziyade olduğunu görerek derebeyi gibi Isparta ve Kara Ağaç ve Yalvaç ve Teke şehirlerinin hükümeti için Mısırlılar’a dahi bir taraftan müdahene edüp birkaç pare şehri hıfzeylemekten ise Âli Osmana satmak ile tahsili emniyet etmeği daha münasip mütalâa eylediğinden bu maddelerin dahi erkânı devlet ile müzakere olunarak hazreti Hüdavendigâra arz ve ifade kılınması hususu sefiri mumaileyhe sipariş olunduğundan düğün esnasında bunun dahi istid'asına karar verilip, Akşehri ve Seydişehri ve Beyşehrini ve Yalvac ve Kara Ağac ve Ispartayı Hazret-i Hüdavendigâra sattığını müş'ir Hücceti Şer'i aldılar. Zikrolunan altı pare şehre memur irsal olunarak idare-i dâhiliyesine nizam verildi. Isparta, Hamid Sancağı'nın kürsi'i hükümeti olup ciheti şarkisinde Eğridir Gölü ve garp tarafında Yalvaç vardır. Kara Ağaç dahi on beş saat mesafede Isparta’nın semti garbisindedir.”  
   Altı pâre şehrin satışıyla kendisini emniyette hisseden Hamideli’nin beylik ömrü de, mezkur şehirlerin satışından 42 yıl sonra, 1423 tarihinde tamamen Osmanlı’ya ilhakıyla son bulacaktır. Lâkin içinde Nefsî Kara Ağaç’ın da bulunduğu bu Hamid İli şehirlerinin satışı dahi Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey’i Hamidoğulları’na saldırma niyeti ve isteğinden vazgeçiremeyecek ve Bosna Kralı Tvartko’yu tahrik ederek Rumeli’de Osmanlılar’ı meşgûle çalışacaktır. Nihayet bu arada, Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey, Hamidoğlu Hüseyin Bey’den satın alınan Beyşehir, Seydişehir, Yalvac, Kara Ağac, Akşehir ve Isparta havalisini yeniden yağmalamış ve kendisi için önem arzeden Beyşehir’i de ele geçirmiştir. (82)
__________________________________________________________
82-M.Neşri, a.g.e, s. 214-215

 
  Bugün 8 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol