SİNCAN YILDIZ KUDÜS ÇADIRI=28 ŞUBAT: 3
SİNCAN.. BEŞ YILDIZ'LI SİNCAN'A DOĞRU
YILDIZ; Anıtı yıktığı için Sosyal Demokratlar tarafından kültür düşmanı ilan edilen bir başkan..YILDIZ; Bayrağa ve Atatürk'e hakaretten hüküm giyen Ayşe Tokuştepe'yi "savunur" olduğu için Kaymakam Ali Gün'le kavga(!)ya tutuşan, yine sosyal demokratlarca “Şeriat Provakatörü” gibi gösterilen bir başkan..
YILDIZ; İçkiye yasak (!) koyuculuğunun, bileziğini satıp büfe yatırımı yapanlara zarar verdiğiyle, haksız gösterilmesiyle uğraşan bir başkan..
YILDIZ; Sefer Armutçu gibi tecrübeliler tarafından heyecanlı ve acil karar verici sayılıp nasihat verilen, Mustafa Boşdurmaz gibi Milliyetçilerle, " gereksiz" işlere çok para harcadı, kaldırım söktü, lâle tren hattına ihate yaptı, lüzumsuzca yandaşlarına rant sağladı" gibi gerekçelerle "fakir babanın müsrif evladı" olarak tarif olunan, Ali Rıza Acar'dan uzak, Gürsoy'dan çok çok uzak, talihsiz bir başkan.. Ama tarihi sevdası tartışılmaz, onun içindir ki Lâle yerine, ecdadı Fatih'in Tuğrası'nı dikmeli.. dikiyor. Mü'min anlayışıyla ele aldığı insanlığı içkiyle küs duruma getirmeli.. İçki yasak(!) larıyla küstürmeye çalışıyor. Noel'in ruhunda bir yılbaşı içinde "hindi başı" kesmenin İslam'a aykırılığına verdiği ehemmiyetle Müslüman Sokağı’nda salyangoz satılmamalı.. sattırmamaya gayret ediyor.. " Rüşveti alan da veren de melûn" ise, gerçekten ve bizim de şahit olabildiğimiz "belediye kapısından giren rüşvet"e mani olabilmek adına, oraya "Rüşveti alan da veren de melûndur" tabelasını asmalı.. asıyor da..
Bekir Yıldız, beraber Hedef Ankara Gazetesi'ni çıkarrtığı Gazete Genel Yayın Yönetmeni Bekir Yalçınkaya ile
YILDIZ; bu ülkede "Batı Hastalığı"na tutulanların, De Gaul'den, Olof Palme'ye kadar "demokrasi değerleri" diyerek milli unsurlar dışındaki beynelmilellere açtığı sayfaları kapatan başkan..
Velakin, Çeçen'i, Türkmen'i, Azerisi, Bosna Hersekli'si, Batı Trakyalı'sı, hatta Filistinli'si ve Belene mazlumu Türk veya Müslüman kim varsa, onları hiç olmazsa manevi tarafıyla taltif ve tatmin etmeli.. ediyor da..
YILDIZ; "Düşünceye değer, hak edene ödül" vermekle düşünce suçunu şiddetle tartışanlara cevap verme metodları geliştirmeli.. geliştiriyor ve bir yarışma açıyor..
YILDIZ; Şayet Gürsoy, sol zihniyetten sanatkâr ile Sincan'ın park ve alanlarında ideolojik konserler verdiyse, verir ise, kendisi de Ahmet Tunç ve Hasan Sağındık'la karşı cevap vermeli.. veriyor..
Gürsoy kültür ve sanatta "sol" a yaklaşmışsa, Yıldız uzaklaşıp "sağ ve maneviyat" ta buluşmalı, buluşuyor..
Onun için de; Şair Bahattin Karakoç, Erdem Beyazıt, Mehmet Akif İnan, Nazır Akalın ve Mehmet Aycı ne güne duruyor.
Onun için de; Arif Ay, Dilaver Cebeci, İdris ve Muhlis Aydın, İrfan Coşkun ve Necip Fazıl Duru neden davet eylenmiyor.?
Onun için de; Mehmet Kahraman, Mehmet Kara, Murat Kapkıner ve Erdal Noyan, Mehmet Narlı ve Metin Önal Mengüşoğlu'yla neden irtibata geçilmiyor.
Onun için de; Taha Çağlaroğlu ile Erdoğan Kul, Hicabi Kırlangıç'la Oğuz Adem Selçuk, Osman Selvi'yle Mehmet Solak niçin haberdar edilmiyor? veya onun için de; Mehmet Turan, Bekir Yalçınkaya ve Bestami Yazgan, boy boy afişlerle "şiir okuyacak şairler olarak" halka duyurulmuyor..
DUYURULMALI..
Ve Yıldız duyuruyor; Hizmetinin ilk yılında Yıldız, yine bir imza koyduğu ilkle Sincan'da "1. Şiir Günleri"ni başlatıyor. 19 Kasım 1994'te bu ilk, kültür sayfasına yazılıyor..
Kapalı Spor Salonu’nu dolduran binlerce Sincanlı, o gün bizim de "Hasret İsteme" şiiriyle katıldığımız, Türkiye'nin ehil önemli şairlerini dinleme fırsatını buluyor. Davet edilen 34 şairin 29'unun katıldığı bu şiir şöleni, ülkemizde birçok yerel idarenin yıllarca yapageldiği kültürel etkin(!)likten sadece bir tanesi ve sonuncusu olmuştur. Bir daha Sincan'da ehemmiyetli şairler şiirlerle soluklanma fırsatını bulamasalar da 2005 ile 2006 arası bir tarihte Dr. Nihat Hatipoğlu, yine aynı yerde "15 yıllık intika"ya nispet dolup taşan bir spor sarayı ikmal etmiş ve halk “kutlu doğum”un en şaşaalı manevi havasını yüreklerinde, nefeslerinde bulabilmiş, tadabilmişlerdi.
Ama, Yıldız'ın zehrinden haklı koruma temayülü gösterdiği ve yasak koymaya çalıştığı içki, galiba esrar zehrini Yıldız'a öğürmüştü. Zira Kudüs vakâsına az bir zaman kala, "Sincan Belediye Başkanı" sıfatıyla Bekir Yıldız'ın, son "mânâ ve mevhum icraatı" alkol olmuş ve bunun tartışması da Sincan'ın gündemine "teessürlü günlerin habercisi" olarak gelip oturmuştu.
Sincan Kaymakamı Ali Gün, Yenikent Belediye Başkanı Emin Özer ve ANAP Sincan İlçe Başkanı Muzaffer Yazıcı
Organize Dispanseri'ni açan Sağlık Bakanı H:İbrahim Özsoy ile
KUDÜS'E BİR ADIM KALA TEK-EL'DEN ALKOL ZİYAFETİ
Bir taraftan Sincan'a hizmet vermek için gecesini gündüzüne katarak zahmetli işlere girişen Bekir Yıldız, bir taraftan da a deta "şerri sigaya çekme" önderliğine soyunmuştu. Lale Anıtı'ndaki Orak-Çekiç'i yerle bir ettiği tarihlerde "yıktırmam!" diye oturma eylemi yapan Gürsoy'a karşı; "yık.. yık..!" diye alkış tutan halk, kar ve zarar bilançosunda Yıldız'ın hanesine artı puanı kazandırmıştır.
Ama, Ayşe Tokuştepe meselesinde bi'taraf olamayıp Yıldız'ın üstelik İlçe Kaymakamı Ali Gün ile sürtüşmeye girmesi, hatta bazı insanların söylediği üzere, karşısında eli cebinde oluşunda hep ısrarlı davranması, Lale Anıtı karını alıp götürmüş ve Gürsoy'la terazinin gözünde aynı dengeye oturtmuştu.. Yıldız'ın başkanlığı gerçekten gel-gitler'le doluydu. Güzel hizmetler yapıyor, sonra da bir takım çıkışlarla onların üstünü kapatıyor, kendini zora sokuyordu.
Niçin böyle davranıyordu? Bir gün O'na KTV'de, bana yaptığı bir ziyaret esnasında şöyle demiştim; "Allah Aşkına Bekir Bey ne yapıyorsun, neler oluyor sana?" Cevabı aynen: "Abi sorma, ben yakamı kaptırdım, iflah olmam.." Ne yakası, neyin iflahı, diye sormaya mahal vermeyecek şekildeydi. Bu sözlerin izahatını dahi istemedim. Belli ki O'nun iç muhasebesinin bir yerlerinde ziyan sayfası vardı ve açık tuttukça da buraya menfi işler yazılmaya mecburdu. İnandığımız kadarıyla Yıldız bir "Kader Oyunu"na esirdi. İşte O'nunla KTV'deki bu konuşmamın ardından tam altı ay sonra, yine "yakasını kaptırmış" Bekir Yıldız sürdürdüğü alkol mücadelesinin finalini yaşayacaktı. Bu defa davacısı Ankara Tekel Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü idi ve bu birimden Sincan Kaymakamı Ali Gün'e bir yazı geliyordu.
Tekel Başmüdürü Halis Parlak; "Başmüdürlüğümüze ulaşan tüketici talepleri ve son aylardaki satış durumunun izlenmesinde özel sektörle rekabet halinde bulunan Tekel Birası'nın Sincan İlçe Tekel Bayileri tarafından özellikle satın alınmadığı ve bölgelerindeki tüketicilerin taleplerini karşılamadıkları anlaşılmıştır. Sincan İlçesi'ndeki Tekel Bayileri'nin konuyla ilgili olarak denetlenmesinde, özellikle içki satışı yapan bayilerimizin Sincan Belediyesi tarafından içki satışı yapmamaları yönünde baskı altına alınarak, bayilerimize değişik şekillerde cezai işlemler uyguladıkları, içki satışını engelledikleri tesbit edilmiştir" şeklindeki uzun ve adeta içki tesirli gibicesine şikayet dilekçesini valiliğe göndermiş, valilik de kaymakamlık aracılığıyla belediyeyi şu yazıyla konudan haberdar etmişti:
"Belediye sınırları içerisinde bulunan ve Tekel Satış Ruhsatı olan Tekel bayilerinde belediyece içki satışı yapmamaları yönünde baskı yapıldığı ve değişik şekillerle ceza kesildiği Ankara Tekel Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü'nden alınan 16 12 1996 Gün ve 8686 Sayılı yazı ile bildirilmektedir.
Mevzuata uygun olarak ruhsatı bulunan bayilerde Tekel Birası'nın satışının engellenmemesinin ve bu konuda eksik ve noksanlığı bulunan bayilerin tamamlanması yolunda gerekli kolaylığın sağlanmasını ve sonucundan bilgi verilmesini rica ederim. Ali Gün/Kaymakam."
Peki bu yazı üzerine Bekir Yıldız ne yapmıştı? Sadece şöyle konuşmuştu; "Sincan'da 32 adet alkol satan.. (Her nedense memleketim Isparta'nın plaka numarası olan 32'ye tekabül ederdi Sincan'daki menfilikler.. Yıldız döneminden çok çok sonra, misalen 2004'te de Sincan'da 32 ev kilise var, haberi yayılmıştı..) Evet, Sincan'da 32 adet alkol satan büfe var. Bizler yasak yerine ikna yolunu seçmekteyiz. Şimdiye kadar bir çok birahane ve meyhane kendiliğinden kapattı. Alkola destek çıkanlar, önce alkol alanların aileleri ile bir konuşsunlar, ondan sonra karar versinler.." Yıldız böyle diyordu ama, ne devir 4. Murad devriydi, ne de Yıldız bir 4. Murad'dı. Zira alkol alan ailelerin ailevi müesseselerini perişan da edebilenlere karşı alkolden (para) alanların başvurduğu bayiliklerin "Tütün ve Tütün Tekeli tüzüğünün 69/d maddesi vardı ve bu maddeye tüketiciler tarafından talep edilen her çeşit ve nev'iden yeteri kadar miktarı daima satış yerlerinde bulundurmak zorundaydılar.. Hal böyle olunca Bekir Yıldız'ın 4. Murad gibi, kendi koyduğu kanun ile içkici ve tütüncüleri denizin ortasındaki sandalda bile yakalayıp cezalandırmaya matuf yetki ve selâhiyeti mi vardı ki.. Ancak konuşabilecekti.. Hele ki, Sincan'ın Mülki İdare Amiri Ali Gün de; "bu yazı ne Bekir Yıldız'ın ne Yalçın Beyaz'ın, ne de Emin Özer'in şahıslarına karşı değildir. Her üçü de RPli başkandır. Genel bir yazıdır. Eğer büfeler alkolü kapalı satıyorlarsa, ruhsatları varsa ve gerekli prosedürü de yerine getiriyorlarsa alkol satışında serbesttirler..!" diye Yıldız'ın önüne kanunları koyuyorsa, Yıldız'a sadece konuşmak düşerdi. Ve o gün hem çok iş yapıp hem çok konuşan Yıldız, bugün bile hala konuşuyor olmalıydı..
SİNCAN’DA ŞERİAT SESLERİNE DOĞRU
Tarih; 31 Ocak 1997..Bekir Yıldız’ın başkanlığını yürüttüğü Sincan Belediyesi, Laik çevrelerin hep gözüne ve özüne batan icraatların en etkilisinin bu olacağından haberdar değil. Mübarek Ramazan Ayı’nın idraki çerçevesinde ve Allah rızası adına bir ilk yapılmalı. Ne yapılmalı? Şu yapılmalı.. bin asra yakın Filistin’e zulmeden Yahudi İsrail’i telin edecek ve Kudüs’ü ihya eyleyecek bir çadır kurulmalı.Peki bunun mimarları Sincan’dan çıkar mı? Ya da Sincan’dan mı çıktılar? Pek malumumuz değil. İşe Öze Çağrı’nın 57. sayısındaki röportajda usta gazeteci Mustafa Boşdurmaz, Seçil Keskin ile birlikte soruyor:
-Döneminizde çok yakınınızda olanlar başka yere servis yaptı mı?
Yıldız’ın buna cevabı;”o servislerde mağdur olduğumu söyleyemem, ama kaygılı olduğumu söyleyebilirim! Şeklindedir. Ama esas şu ifadeler bir tahayyülden öte gerçeği yansıtmıyor mu? “İşin boyutunun sizin gözlemlediğiniz veya baktığınız şeklin çok daha dışında olduğunu söyleyebilirim. Bir arkadaş bana dedi ki: “Sünnet organizasyonunda yer doktorluk yapan kişiler kimdi?” dedi. Ben de bilmiyorum dedim. “Ya” dedi, “proğramdan sonra ben o doktorları Etimesgut’a evlerine bırakacağım zaman , siz bizi burada indirin, evimiz yakın, biz yürürüz” dediler. İki de bir geriye bakıyorlardı. Kuşkulandım” dedi. Sonra Etimesgut’ta yer altında cesetler bulunduğu haberi çıktığında o cesetler, doktorları indirdiğim yer civarındaydı” dedi. Daha sonra o doktorlardan iki tanesi “Kudüs gecesinde çadırı biz kuralım” dediler. Biz de böyle bir komploya geldik. buradan çıkardığım şu: “Beni kurban seçtiler. Bu insanlar görevlerini yerine getirdi ve sonra yok edildi.”
SİNCAN’IN MEHDİ MEHMED’İ KİM?
Bekir Yıldız’ın aradan geçen 8 yıla rağmen çıkardığı sonuç ne? Genelleme bir tabirle “KURBAN SEÇİLDİĞİ..” Durum böyle de olsa beni bu noktada henüz çadır kurulmadan, Bagheri ve Yıldız konuşmadan, Hamas ve Hizbullah Örgütü liderlerenini posterleriyle iç dizayn iç dizayn gerçekleştirilmeden ve o masum tiyatro oyunu sahneye konmadan önce, Menemen Ruhu sarıverdi.
Yolda, Mehdi Mehmed diye biri var. Yoldaş(!)ları Sütçü Mehmet, Şamdan Mehmet, Çoban Ramazan, Nalıncı Hasan ve Zeki Mehmet yani, seçilen üç Mehmedi nalınlayan Hasan ile güden Ramazan bir olup Menemen’e yürümekteler. Niçin? Şeriat istemekteler. Ama iyi esrar çekme ahlâkları(!) vardır. Serkeş ve baldırı çıplaktırlar. Yine de Şeriat istemektedirler. Zira palavra alanında bekleyen, arkalarında 70 binlik bir ordu (!) vardır. Nitekim yürüdükleri Menemen’de şehid ettikleri Kubilay’ın başını taktıkları bir İslâm sancağıdır. Vahşet alanı olarak seçilen yer ise her ne hikmetse bir cami civarıdır.
Peki burada garib olan nedir? Şu.. Bekir Yıldız’ın Kudüs Çadırı’nı kurup da kaybolan isimsiz ve cisimsizlerden bir örnek de Menemen’de görülecektir. Mehdi Mehmed ve avanesini Şeriat Provası’na iten, vahşeti hazırlayan da bir provakatördür. Onlarla pazarlık edip şu kadar para vereceğini ve hadiseden sonra hepsini kurtaracaklarını vadeden, böylece yola çıkaran, Menemen vahşet plânını uygulatan, uygulanışında kontrol ve takipte bulunan, kadın kıyafetli ama, oldukça çevikliğiyle erkek olduğu anlaşılan bu provakatör de tıpkı Kudüs Çadırı mimarları gibi, olaylar gelişip, iş tamam oyduktan sonra sırra kadem basmıştır.
“Söylendiğine göre gizli ajan hadiseyi çarşaflı bir kadın kılığında uzaktan takip etmiş ve muradına erer ermez, ancak bir erkege mahsus sert adımlarla uzaklaşıp gitmiştir. Bu manzarayı aynen görenler vardır ve onlardan biri halâ sağdır.” (*) Necip Fazıl Son Devrin Din Mazlumları, Sh. 145
O halde Sincan Kudüs olaylarında da Menemen benzeri bir provokatörlükten ve hatta orada olduğu gibi CHP kodamanlarını olaylara müdahilliğini düşünmekten dem vurabilir miyiz? Zira, CHP üst düzey yetkilisi Adnan Keskin’in Şeriatçılar’a “benim dedem de müftü, babam da hoca” babından hiddet gösterisinde bulunması, “Serbest Fırka’nın kapatılmasının hemen ardından Nakşibendi Halifesi gösterilen İstanbullu Şeyh Esad (Erbilli)”nin hedef seçilmesi.. sonra tahriklerin şeyhin mekân tuttuğu yer olan Menemen’de, daha ziyade CHPli kodamanlara halkın itibar etmemsiyle bir öç haline getirilmesi” zan olarak değerlendirilse de, bazı şahidlerdin tarifine bakıldığında, bu hadise hem takke, hem de külâh oyununa işaret gibi bir düzen ve hâl alıyor.
O tarihlerde, yani 1930’lu yıllarda Menemen’in ucu 28 idama dayanır. 1997’li yıllarda ise Sincan’ın ucu 28 Şubat’a, yani sadece bir tarihi benzetme telaffuzuna ve birkaç aylık-yıllık mahkumiyet kararına dayanır. Netice itibariyle bize göre bir provokaye tâbi tutulan ve Bekir Yıldız’dan ziyade, adeta Sincan’ın kurban seçildiği bu tarih; zaman zaman bir kısım siyasetçiler, Sivil Toplum önderleri ve muhatab kesimlerce yanlış, ihtiyaçsız ve lüzumsuz, bir o kadar da Türkiye menfaatine aykırı bir tarih olarak da tarif edilmektedir.
Bütün bunlara rağmen Sincan’dan tankların geçmesini de, o günlerde hükümet kanadındaki büyük sıkıntıları da, muhakeme çemberindeki masumları veya suçluları da, muhakeme eden ekabir heyeti de anlıyorum da, Yıldız’ın “Kurban seçildim” derken, adını ve sanını bilemediği doktorları nasıl kaybettiğini, pek anlayamıyorum. Bunun ne anlama geldiğinin meal lugatı bende değil. Bilakis Yıldız’da. Pektabii biliyorsa O’ biliyordur..
SİNCAN’DA ŞERİAT SESLERİ
1997’nin Ocak ayının son günü olan Cuma gecesi.. Refahlı Sincan Belediyesi’nin organize ettiği KUDÜS GECESİ İslâmi kesimin idrak edebileceği mantık çerçevesinde Allah’ın rızası adına bir kısım bürokratları ağırlıyor. Bunlardan birisi ev sahibi Bekir Yıldız, diğeriyse İran’ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri. Yer; Sincan Lale Meydanı’ndaki Eğitim Kültür Müdürlüğü Konferans Salonu. Salın hıncahınç dolu ve özellikle Sol basının objektiflerini süsleyici, fesli-sakallı, şayvarlı-peçeli insanlarla itibarlı. Elbette bu giyimlerin zıddında olan ve hatta aynı soyadını taşıyanlarda var ve bu kesim ziyadesiyle çoğunlukta.. Yani o salon dışardan bakıldığında Türkiye’de bugün Didim Akbük’ten Bodrum’a, İzmir Çeşme’den Antalya Mahmutlar’a kadar mütedeyyinler arası görülmesi mümkün bir manzara da mevcut. İşte böylesine bir yerde içteki böyle bir manzara bakınız, Sabah’ın 2 Şubat 1997 tarihli nüshasının 21. sayfasına nasıl yansıyor: “İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri, Refah Partili Sincan Belediyesi’nin düzenlediği Kudüs Gecesi’nin onur konuğu olarak katıldı ve dünyanın terörist ilân ettiği Hamas ve Hizbullah örgütü liderlerinin posterleri altında, “Hamas’ı ve Hizbullah’ı biz destekledik” mesajı verdi. Bagheri Şeriat’ı öven konuşmasında hiçbir diplomasi geleneğine uymayan üslupla Amerika ve İsrail’i düşman düşman ilan ettikten sonra Şeriat çağrısı yaptı.
İran'ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri
Tekbirlerle başlayan gecenin açılışında kısa bir oyun sahne aldı. Sokaklara çıkıp taşla savaşmak istediğini söyleyen oyuncunun “ortalık Filistin Kurtuluş Örgütü’ne ve O’nun alçak lideri Yaser Arafat’a kaldı” demesi üzerine salonda hep bir ağızdan tekbir getirdiler. “Bize fundamantalist demelerinden korkmayacağız. Fundamantalist Hizbullah, Şeriatçı insan en akil, en çağdaş ve en Mü’min insanlardır. Allah onlara müjde vermiş, zafere ulaşacaklar” diyen İran elçisi, Şah örneğini verdikten sonra Cihad benzeri bir çarı yaparak “Allah’ımız inşallah başka zaferleri de Müslümanlar’a verecektir” diye konuştu.
BAŞBAKAN GİBİ
Geceye gelişinde Başbakan gibikarşılanan Bagheri, gecenin düzenlendiği Sincan Lale Meydanı Konferans Salonu’na tekbir sesleri arasında girdi ve konuşmasına Kur’an’dan ayetler okuyarak başladı. “İnşallah yeni ve güzel ufuklarınızı önünüzde göreceksiniz” diyen Bagheri gecenin; Humeyni’nin Paris’ten İran’a dönüşünün yıldönümüne rastladığına da işaret etti.
Bagheri’nin Refahlı’lara hitaben yaptığı konuşmasından bazı cümleler şöyle; “-Arablar sessiz, niye? Bir inkilap başladı. İsrail’le ilişkilerimizi güçlendirmeyelim. Maalesef bunu görüyoruz bazı devletlerde. Müslümanları memnun eden bir şey değil. –Ama gençlerimiz her yerde ayaktalar ve inşallah Allah’ın cezasını ergeç Amerika’ya,İsrail’e,her gün antlaşma imzalayanlara verecektir. –Görüyoruz Mısır’da, Ürdün’de, Lübnan’da, işgal edilen topraklarda halk ayağa kalkmış ve hükümetlere karşı, hükümetlerin proğramlarının tersine halk heyecanlanmış ve halk ayağa kalkmış. Ve Elhamdülillah İran Cumhuriyeti de bildiğiniz gibi bu mücahid insanlara her zaman destek verir ve destek vermeye devam edecektir.
-Hükümette kalan (kalabilenler) küfr ile devam edebilirler. Ama zulüm ile devam edemezler. Siz masumlara yardım edin. Allah siz yardım edecek. –Şimdi dünyanın İslam ve Arab ülkesinin liderlerinin insaf etmesi lâzım. Halkla beraber olsunlar. Madem halkıyla beraber değiller, halka karşıdırlar, farklı düşünüyorlar. Durumları bundan da kötü olacak. Bundan zelil ve bundan eksik bir durum ne olacak.
MISIR’DAKİ HAREKETLER
-Şimdi Mısır’da büyük hareketler var. Ben buradan sesleniyorum, serbest gazeteler, serbest televizyonlar, serbest ve hür insanlar söylesin. Eğer sizde bu cesaret varsa lütfen silahlarınızı bu halkın başından götürün. Görün bu halk ne öyler. Mısır’da, Ürdün’de çeşitli Arab ülkelerinde tüfeklerinizi halkın başından götürün. Halk aydın insanlardır, aydın Müslüman’lardır. Hepsi istiyor elhamdülillah..
-Bakın, 18 sene önce, İran İslam inkilabı zafere ulaşmadan önce, eğer bu sözleri söylesem herkes gülerdi. Ama, o gün İmam Humeyni: “bugün İran, yarın Filistin” söyledi. 18 seneden sonra eğer durumumuz daha iyi olmasaydı herkesin şüphe etmesi gerekirdi. Ama elhamdülillah durumumuz ve Müslüman’ların durumu iyidir. O gün Filitin’de Hizbullah yoktu. Cihad-ı İslam’ın gücü bu kadar değildi. Hamas’ın gücü bu kadar değildi. Mısır’da, Ürdün’de, Lübnan’da, Kudüs’te Müslümanlar ayağa kalkmamış, ama bu gün daha güçlü, daha kuvvetli. Bu bize ümittir.
ENVER SEDAT GİBİ
-Arafat artık Filistin’in neferi değil. Filistin halkı onu istemiyor. Bu sebebten başka liderlerde, Mısır’da olsun, Ürdün’de olsun, herhangi bir yerde olsun buna dikkat etmeleri gerekiyor. Halklarıyla beraber olsunlar, halk ayağa kalkmış. Geri kalmamıştır. Geri kalanlar Enver Sedat gibi, sonuçları olabilir.
-Kim derdi ki Amerika’nın jandarması Şah, İran’dan kaçacak. O Allah’ımız inşallah başka zaferleri de Müslümanlar’a verecektir.
-Humeyni 17 sene evvel, Ramazan ayının son Cuma gününü Kudüs Günü ilân etti. O gün şunu söyledi: “Biliyorum, inanıyorum. Bir gün gelecek Kudüs Günü dünyanın her yerinde yapılacak. 7 sene evvel Türkiye’ye geldim.Bir tek İstanbul’da Kudüs Günü gördüm. Elhamdülillah şimdi pek çok şehirde en güzel şekilde yapıyorsunuz. Bu ileri gitmek değilse, ileri gitmek nedir? Şimdi Fas’ta, Tuus’ta, her yerde Kudüs Günü’nü en güzel şekilde yapıyorlar.
SABAH SABAH "YA HU YILDIZ DA NE AYKIRI ADAM!"
Sincan'da Şeriat Sesleri başlıklı habere iç-içe dört resim seçen SABAH, tesettürlü izleyici beyanların karesine Hizbullah Örgütü Lideri Musa Sadr ile tiyatro oyununda rol alan Selçuk Öz ve Duran Özdemir'in resimlerini yerleştirmiş. UBA ve SFM gibi basın yayın mikrofonları ardında konuşan Bekir Yıldız ise dördüncü resim olarak karede yer alıyor ve hemen altında da şu başlıkla, şu haber var: "İÇKİ VE HİNDİYİ YASAKLAMIŞTI.."
"Ankara'nın Sincan İlçesi Refah Partili Belediye Başkanı Bekir Yıldız yaptığı icraatlarıyla kamuoyunun gündeminde daha önce de defalarca gelmiş bir isim. Eski Başkan Aziz Gürsoy'un belediyeye aldığı elemanlardan yüzlercesini işten çıkaran ve belediyede yoğun bir kadrolaşma hareketine giren Bekir Yıldız, Sincan'da içki satan büfe ve bakkallara "ruhsatlarınızı iptal ederim" diyerek içki satmaktan vazgeçirdi.
Yılbaşında hindi satışını yasaklayan Bekir Yıldız, kızlarla erkeklerin parklarda-bahçelerde oturmalarına sınırlama getirdi. Dua çiçeği adı verilen bir çiçeği Sincan'ın muhtelif yerlerine ektirdi. Bu çiçeğin başında dua okunduğu zaman açma özelliği olduğu söylendi. Bekir Yıldız sık sık ideolojik propaganda gösterileri yapılan halk toplantıları düzenliyor."
VE MESCİD-İ AKSA POSTERLERİ ÖNÜNDE
Sincan Lale Meydanı Konferans Salonu'ndaki Kudüs Gecesi'nde salonun duvarlarına Hamas, İntifadada ve Hisbullah üyeleri Fethi Şakaki, Yahya Ayas, Abbas Musavi ve Musa Sadr'ın posterleri ve Mescid-i Aksa'nın dev bir resmi asılıydı. Açılıştan önce kısa bir oyun sahneye kondu. Ardından Bagheri konuşmaya başladı. Haremlik-selamlık oturulan salonda, kadınlar yanlarında çocuklarıyla yer aldılar."
2 Şubat 1997 tarihli Sabah'ın yine 21. sayfasının alt bölümünde bu kez Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın konuşmalarına dayalı şu haber vardı:
YILDIZ: BAŞÖRTÜSÜ SANCAĞIMIZDIR
Kudüs Gecesi'ni organize dene Sincan Belediyesi'nin RPli Belediye Başkanı Bekir Yıldız, Bagheri'den önce yaptığı konuşmada ilk olarak siyaset gündemindeki türban konusundan Başbakanlık Konutu'ndaki tarikat liderlerine verilen yemeğe kadar pek çok konuya değindi. Yıldız, türban konusunda şunları söyledi:
"Bizim için vücudumuz Allah'ın istediği istikamette giderse, şerefini O'nda bulur. Ama kendi vücudunu bu kadar şerefli görmeyenler varsa orası bizi ilgilendirmez. Onu peşkeş çekmek isteyenler varsa, olsun, kendi sorunlarıdır. Nitekim, başörtüsü bizim için şeref sancağıdır. Başkaları için bir anlamı olmayabilir. Biz elbette ki sancağımızın mücadelesini veririz."
ŞERİAT'I TANIYORUZ
Almanya'dan gelen bir gazeteci heyecanla kendilerine amaçlarının Şeriat'ı hakim kılmak olup olmadığını sorduğunu anlatan Bekir Yıldız, verdiği cevabı şöyle aktardı: "Biz kurallarımızı Kur'an'dan almak mecburiyetindeyiz. Demokratik Laik bir ülkede bu tür şeylere nasıl yer vereceğimize bakalım. % 99'u Müslüman olan bir ülke zaten Şeriat'ı tanır. Bizim üzerimize düşen, Allah'ın rızası için söylediklerimizle yaptıklarımızın birbirine uyması. Bu konuda büyük eksiklikler var."
Başbakan Erbakan'ın Başbakanlık Konutu'nda tarikat liderlerine verdiği yemekle ilgili eleştirilere ilginç benzetmelerle cevab veren Sincan Belediye Başkanı'nın "Çankaya" sözcüğünü ağzına almaması dikkat çekti. Yıldız şöyle konuştu:
ALLAH VAADİNİ VERECEKTİR
"Kaya'nın tepesine çıkmayı ve o zirveyi zorlamayı hedefleyen toplumlar belki Kaya'nın görünmeyen saklı yerindeler. Ama bir yerde mutlaka ve mutlaka Kaya'nın tepesine çıkacaklar. O Kaya'nın tepesine çıktıkları zaman elbette ki Başbakanlık Konutu'nda bir araya gelecekler. Elbette orada birbirlerine sarılıp ağlayacaklar. Kimse benim kusuruma bakmasın. Bu insanların hiç birisi uzaydan gelmedi. Aralarında 55-60 yaşın altında kimse yok. Cumhuriyet kurulalı 70 sene oldu. Bunları siz yetiştirdiniz. Memleketinde güzel ahlakın yayılmasını nakış nakış işleyen bu insanlar Başbakanlık Konutu'na çıktığı zaman "kimin partisini kime yasaklıyorsunuz?" diyorlar. Bu kadar basit tartışmalar yapılıyor. Ama, bunlar zannediyorum, son çırpınışlar olsa gerek."
Şu anda ulaştıkları noktaya gelebilmek için zaman zaman sabrettiklerini söyleyen Bekir Yıldız: Sabrederek istediğimiz yerlere geleceğiz. Başımızdaki insan nasıl 30 sene sabrettiyse, Filistinliler senelerdir nasıl sabrediyorlarsa, yeryüzündeki insanlar nasıl sabrederek bir yerlere geliyorsa, Allah bize vaadini verecektir. Önemli olan o Kaya'nın tepesine geldiğimizde Allah'ı unutmamaktır" diye konuştu.
Bekir Yıldız Taksim Meydanı'na yapılması planlanan camiyle ilgili olarak da "Taksim'e cami yapılacak diye ter ter tepiniyorlar. Korkmasınlar bizden kimseye zarar gelmez, gelmedi de. Gelseydi zaten bu durumda olmazdık. Yarın inşallah çok daha iyi olacak" dedi.
DEHŞET GÖRÜNTÜLERİ
Proğram sırasında bir de sinevizyon gösterisi yapıldı. Ancak, bu gösteri salonu dolduranları tam anlamıyla dehşete düşürdü. Öldürülen Filistinliler'in kanlar içindeki cesedleri tüm ayrıntılarına inilerek gösterildi. Sinevizyon gösteriminde bir bebeğin başsız cesedi uzun süre perdede kaldı. Dehşet veren görüntüler öncelikle bebek sayılacak yaştaki çocukları korkuttu. Gösteri çocukların yüksekten ağlama seslerine rağmen sonuna kadar sürdü.
Sinevizyon gösterisinde Filistin Kurtuluş Örgütü Lideri Yaser Arafat'ın görüntülerini yer aldığı ve Arafat'ı düşman gibi gösteren sahnelerde "Kahrolsun Arafat!" sesleri yükseldi. Hizbullah militanlarının eğitimleri de övgülerle gösterildi.
GAZETECİ İRAN'I SAVUNDU
Gecede Selam Gazetesi Haber Müdürü Nurettin Şirin de konuşma yaptı. Şirin, oldukça sert bir üslup kullandığı konuşmasında Hizbullah ve İran yanlısı tavır takındı.