Bekir Yalçınkaya Resmi Web Sitesi
  Sincan/Yıldız/Kudüs Çadırı=28 Şubat Bölüm: 5
 




 SİNCAN/YILDIZ/KUDÜS ÇADIRI=28 ŞUBAT
                       BÖLÜM: 5


   ..VE BİZİM MUHAKEMEMİZE TAKILANLAR.!

YILDIZ'I MUHAKEME VE YILDIZ'IN MUHAKEMESİ
   Kudüs Gecesi Dâvâsı'nın basitliğine inanan ve vicdanen müsterih bir Bekir Yıldız.. Tıpkı başkanlık makamının çevresindeymiş gibi, mahkeme salonunda da kendi adına değil, Yıldız namına rahat davrananların zarar vermesi muhtemel bir Bekir Yıldız.. Her ne kadar kendi adına konuştuğu zaman, tahliye umudu verecek sözlerden 'ben espritüel bir insanım. O gecede de espri yaptım' söz yumağını seçse de, bunlar ilk duruşmalarında işe yaramayacak, Nisan Ayı'ndaki dâvâda Alim Çiçekli, Selçuk Öz, Mustafa Akbeyaz ve Burhan Polat gibi amatör tiyatro oyuncuları tahliye edilirken, Yıldız ve diğer 5 arkadaşı, Necip Fazıl'ın Mehmed'ine yazdığı ve;
  'Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta
  Baba katiliyle baban bir safta
  Bir de geri adam, boynunda yafta
      Hâlimi düşünüp yanma Mehmed'im
      Kavuşmak mı? Belki.. daha ölmedim'

 
diyerek tarif ettiği Zindan'a geri döneceklerdi.

   Umutların yeşermesi için beklenilen aylara eklenen Şubat, Mart ve Nisan'lar geçecek, 1997'nin Haziran'ının ilk haftasına gelinecekti. Bekir Yıldız, o 5 arkadaşı ile yine Hâkim karşısına çıkacaklar ve yine tahliye talepleri ertelenecek, böylece de sabır küpü çatlayan kimileri,'kâfirlerden Yezidlerden' dem vuracaklardı.

   Evet.. 6 Haziran 1997'de başlayan o günün dâvâsında mahkemenin sanıkları tahliye etmemesi, Yıldız ve diğer tutuklu taraftarlarının (!), (sanki stadyumdayız), tutuklu yakınlarının Tekbir getirerek protestoda bulunmalarına sebeb oluyordu. Bazı gazetelere göre Şeriat gösterisine dönen duruşmada sanıkların yakınlarıyla Sincan Basın Bürosu'nda görevli kişiler gazetecilere saldırıyor ve tartaklıyorlardı.

   Ankara 2 Nolu DGM'de görülen dâvâ öncesi, tahliye umuduyla sakin davranan tutuklu yakınları ve tutuklular, tahliye talebinin reddiyle birlikte galeyana geliyor, Bekir Yıldız'ın Avukatı Faik Işık da mahkemeyi suçlayarak; 'bu kadar uzun süre tutukluluk hâline devama karar verilmesi İhsas-ı Rey'dir. (Görüş ve kanaatını, reyini belirtme.) Savunma yapmayı gerekli görmüyorum. Bundan sonra dâvâya girmeyeceğim' diyor ve tepki gösteriyordu.


                      
    
Hem dâvâyı izleyenler, hem de sanıkların yakınlarıyla bazı sanıkların alkış tuttuğu ve yuhh! çektikleri görülüyor, İBDA-C işaretleri yapılıyordu. Aralarında Bekir Yıldız'ın eşinin ve kardeşlerinin de bulunduğu bir gurup insan hakimlere, 'Yazıklar olsun. Kâfirler.! Yeter be. Allah'tan korkun.!' ve 'Yezid'in torunları!' diye bağırıyorlardı.

     Mahkeme Başkanı M. Turgut Okyay'ın da; 'böyle yaparsanız bir daha sizi duruşmaya alamam, sakin olun' demesi dahi, sıra kapaklarına vurularak yürütülen protestoyu önlemeye yetmiyordu. Polisin güç kullanmadığı olaylı dâvâyı izleyip, kararın hoşnutsuzluğuyla tepki gösteren izleyiciler, Tekbir'ler getirerek salonu terkederlerken, geride, 'şeriat Propagandası Suçlusu' Selam Gazetesi Haber Müdürü Sanık Nurettin Şirin önce zafer, sonra da İBDA-C işareti yapıyor, bu davranışı da Mahkeme Başkanı Okyay tarafından tutanaklara geçirtiliyordu.

    Mahkeme Başkanı Okyay bir ara, kürsünün yanındaki Avukat Faik Işık'a: "bunu demeseydin, böyle olmazdı" diyerek hem tepkisini verdiği hem de olayların vebalini biraz da Işık'a yüklediği görülüyordu. Bu arada Avukat Işık'la Başkan Okyay arasındaki suçlama ve tartışmalar dolayısıyla Hakim Üye İbrahim Kozan, Avukat Işık'a kızıyor ve 'sen bize yasa mı öğreteceksin?' diyerek azarlıyordu. Ve Okyay gazetecilere dönüyor; 'görüyorsunuz, burada görev yapmak ne kadar zor' diyordu.

   Etimesgut'un RPli Belediye Başkanı ve 1997-1999 yılları arasında Basın Müşavirliğini yaptığım Yalçın Beyaz ile zamanın Çubuk Belediye Başkanı Süleyman Haksever'in de izlediği bu 'tahliye'siz dâvânın seyri de böylece hitam buluyordu.

           

      YILDIZ'A BERAAT YOK

   Basında geçen haberlerde de belirtildiği gibi 15 Haziran günü Yıldız'ın avukatları tarafından İçişleri Bakanlığı'na bir dilekçe veriliyordu. Dilekçenin mahiyetindeki genel istek, 'suçsuz olan, laik-dinci ayrımı yapmayan, Kudüs Gecesi'ndeki konuşmasının en az 15 yerinde birlik ve kardeşlikten bahseden' Bekir Yıldız yine içinde bulunan bu tarihte beraatını istiyordu. Bu istek yine, aradan 15 gün geçtikten sonra müsbetleşiyor ve Sincan Belediye eski Başkanı Bekir Yıldız 2 Temmuz günü tahliye oluyordu. Tahliye olan sadece Yıldız olmuyor, bu tahliye kervanında Mükremin Kılınç, Hüseyin Avni Yazıcıoğlu, Osman Özüpek, Ahmet Duran Özdemir ve Nuri Niyazoğlu yer alırken, Nurettin Şirin'e DGM 2 Nolu Mahkeme'den tutukluluk hâlinin devamı kararı çıkıyordu.

   Mahkeminin mütealasında görüşleri sorulan Bekir Yıldız'ı, duruşma savcısı Nuh Çetinkaya, 'Sincan'da 31 Ocak 1997'de Kudüs Gecesi adı altında bir toplantı düzenlediğini, bu toplantıda Yıldız tarafından Türk Halkı'nın Müslümanlar ve Laikler şeklinde ayrıma tâbi tutulduğunu' anlatıyordu.

   Yıldız bu mütealaya; 'düzenlediğimiz Kudüs Gecesi'nde Filistin'de yaşanan insan hakları ihlâllerini dile getirdik. Konuşmamızda birlik-beraberlikten bahsettik. Suçsuzum, beraatımı istiyorum' karşılığını veriyordu.

   Diğer sanıklardan tiyatro oyununda rol alan ve tutuksuz yargılanan Selçuk Öz, Ahmet Duran Özdemir, Mustafa Akbeyaz, Burhan Polat ve Alim Çiçekli de tahliye talebinde bulunuyorlardı.

   Neticede de Yıldız'la birlikte diğer sanıklar da tahliye ediliyorlardı. Ama içlerinde yalnızca Bekir Yıldız için tahliye çıksa da beraat edilmeme kararı gündemini koruyor ve ileride O' kendini, firar yolunu açan gelişmeler içinde buluyordu.

    
  

         28 Şubat Post-Modern Darbe'nin masumları, rolcü sahte Şeyhler ve kullandıkları
     
KUDÜS GECESİ SANIKLARININ BİYOGRAFİLERİ

1. Adam/Bekir YILDIZ: Malûm adam, RP'den 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde aday adayları Osman Erkmen ve Mustafa Kelebek arasından tercih edilen mütevazi, milli-manevi yönü kuvvetli, dinamik bir belediye başkanı iken 'Kurban Seçilen' ve 'Kudüs Çadırı'nı kurdurmak, içinde konuşmak'la cezalandırılan isim..

2.Adam/Mükremin KILINÇ: Sincan'dan tankların geçmesine sebeb gösterilen Kudüs Gecesi döneminde, proğram ana organizasyonu dolayısıyla sorumlu tutulan ve ceza alan belediye başkan yardımcısı..

3.Adam/Hüseyin Avni YAZICIOĞLU: Sincan'da Ayşe Tokuştepe krizi esnasında Eğitim Kültür Müdürü iken, yerel basında Önal Bayır'ın sehven adının geçmesiyle yorumlardan yakasını kurtaran, ama, Kudüs Çadırı'nın kurulması, posterlerin asılması, tiyatro oyunu (esasında bu bir skeçti) oynatılması, Bagheri ve Filistin elçilikleri gibi zevata davetiye gönderilmesi ile suçlanıp tutuklanan kişi..

4. Adam/Selçuk ÖZ: Sincan Belediyesi'nin Eğitim Kültür Koordinatörü, Ahmet Duran Özdemir'le tiyatroda rol alan, ceza almayan ve halen belediyede çalışan eleman..

5.Adam/Ahmet Duran ÖZDEMİR: Belediyenin vasıfsızlarından ve Selçuk Öz ile tiyatroda rol alıp ceza almayan isim..

6.Adam/Osman ÖZÜPEK:Eğitim Kültür'de görevli vasıfsız eleman. Tiyatro sahnesine fırlayıp taş atma pozisyonu alarak heyecanı yargılanan ve ceza almayan isim..

7.Adam/Alim ÇİÇEKLİ: Vasıfsız eleman, tıpkı Osman Özüpek gibi sahneye fırlayıp taş atma pozisyonu aldığı için yargılanıp ceza almayan, aynı zamanda, soruşturma geçiren Yıldız'ın koruması Abdülhakim Çiçekli'nin kardeşi olan isim..

8.Adam/Nuri NİYAZOĞLU; Osman Özüpek ve Alim Çiçekli pozisyonundaki 3. kişi..

9.Adam/Mustafa AKBEYAZ; Osman Özüpek, Alim Çiçekli ve Nuri Niyazoğlu pozisyonundaki 4. kişi..

10.Adam/Burhan POLAT; Osman Özüpek, Alim Çiçekli, Nuri Niyazoğlu ve Mustafa Akbeyaz pozisyonundaki 5. adam..

11.Adam/Nurettin ŞİRİN; Tutukluluğu 2006 yılına kadar süren, Selam Gazetesi Haber Müdürü ve Yazarı olan, mahkemede ısrarla İBDA-C işareti yapan inançlı, inatçı ve kararlı bir isim..

 
 Vakit Gazetesi 10 yıl sonrasında 28 Şubat'la ilişkili isimleri böyle yansıtıyordu

                  
    
11'E 11 KIYASI

   Kudüs Gecesi sanıklarının yekûn teşkil ettiği sayı, yani 11 rakamı ile buluşan; 28 Şubat Postmodern Darbesi ve sonrasındaki gelişmeler içinde icraat ve açıklamaları ile dikkat çekenlere ilk 11'lik gurub olan Sincanlılar'ı sanık biyografileriyle tanımıştık.

   Şimdi de üst düzey olup tesadüfi 11 sayısı ile ikinci, esasen 1. ama gidişat gereği 2. gurubu tanıyalım:

I-Çevik BİR: 28 Şubat'ın baş aktörlerinden biri olan Çevik Bir, daha sonra yaptığı açıklamalarda 'medyanın dolmuşuna geldik' demişti. Kendisi de dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'yı dolmuşa getirmekle suçlanıyor. 28 Şubat döneminin şahinleri arasında yer alan Bir, o dönemde Genelkurmay 2. Başkanı sıfatıyla Sincan'da tankları yürütmüş ve 'Balans Ayarı yaptık' demişti.

2-Güven ERKAYA: 28 Şubat sürecinin baş mimarlarından ve Batı Çalışma Gurubu'nun kurucusu idi. Refahyol döneminde Başbakanlık'ta verilen davette adeta eylem yaparak garsonların içki servisi yapmasını sağlamıştı.

3-Vural SAVAŞ: 28 Şubat sürecinde Yargıtay Başsavcılığı görevini sürdürdü. RP'yi kapatma dâvâsı açarak 'parti kapatan hukukçu' olarak adını duyurdu.

4-Yekta Güngör ÖZDEN: 28 Şubat'ın ateşli savunucularındandı. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'nı yürütüyordu. Mütedeyyin insanları hedef alıcı açıklamalarıyla tepki çeken bir isim olarak sivrildi.

5-Teoman KOMAN: Jandarma Genel Komutanlığı yapıyordu. Eski bir MİT'çi. İnterbank'ı batırdı. Devlete 1 milyon 200 Dolar borç bırakan Cavit Çağlar'ın Nergis Holding'inde görev aldı. İnterbank sanıkları arasında yargılandı. Susurluk olayına adı karıştı. Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu'nun çağrısını dinlemedi. TBMM Üyeleri'ni takmadı.

6-Osman ÖZBEK: Erzurum Jandarma Bölge Komutanı'ydı. 18 Nisan 1997 günü Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Necmettin Erbakan'a hakaret etme ve dost bir ülke başbakanına küfür etme cesareti gösterdi. ANASOL-M Hükümeti döneminde Beyaz Enerji Operasyonu sebebiyle Jandarma Hareket Başkanlığı görevinden alınarak Kayseri Jandarma Komutanlığı'na sürüldü.

7-İsmail Hakkı KARADAYI: 28 Şubat döneminde Genelkurmay Başkanı'ydı. 28 Şubat 1997 günü gerçekleştirilen tarihi toplantıda hükümete ağır sözler sarfetti.

8-Kemal GÜRÜZ: 28 Şubat sürecinde YÖK Başkanı olarak binlerce öğretim üyesiyle öğrenciyi fişleyen üniversitelerdeki başörtüsü yasağının uygulayıcısıydı.

9-Mesut YILMAZ: 28 Şubat 1997'deki MGK'da alınan 18 maddelik karar onun döneminde (başbakanlığında) uygulandı. Kur'an kurslarına yaş sınırlaması getirdi. BÇG'nin çalışmalarına seyirci kaldı. Yüce Divan'da yolsuzlukla yargılanan ilk başbakan oldu.

10-Erol ÖZKASNAK: 28 Şubat döneminin Genel Sekreteri olan Tümgeneral Erol Özkasnak kamuoyunun gündemine sadece kırılan bacağı ve '28 Şubat Postmodern bir darbedir' itirafı ile gelebildi.

11-Bülent ECEVİT: 28 Şubat döneminin inançlı kesimi hedef alan sözleriyle gündemden düşmeyen DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, yine gündemde gazetecilere verdiği demeçlerle kalmayı başaran bir isim."  Haber kaynağı: VAKİT: 28 Şubat 2006.

 YILDIZ’IN HAPİSHANE GÜNLERİ

  Elbette buhranlı geçti.. Bekir Yıldız, Sincan halkının büyük teveccühüyle geldiği makamda kısa süreli bir başkanlık sefasının veya geceli gündüzlü çalışmasıyla o kısa sürede çektiği cefanın mı zamanlarını aradı. Nasıl bir ruh hali içinde, neleri ne kadar, kimleri nasıl düşünerek gün geçindi. Elbette buhranlı geçen o günlerin içine sığan 24 saatlik bölümlerde aylarca hangi vaziyetiyle güne gün devirdi.

   Bütün bunları bizim tamamiyle bilmemize veya anlamamıza imkân ve ihtimal yok.

   Bekir Yıldız; kurban seçilmesinin cezasını, Türk vatandaşlığının mucibince çekti ve günü geldiğinde de azad vaktine adım attı.

   Attı ama, malûm çevreler, hiçbir zaman O’nun peşini bırakmadılar. Her fırsatta aradılar, kendisini konuşturdular, kendileri de konuşmaya fırsat elde ettiler.

    Yıldız’ın mahkûmiyetinin ardından o peş sürek avcıları, Türkiye’ye ekstra bir Başkan’ın Kudüs Çadırı’nı az konuşsalar ve çok az sorsalar da, 28 Şubat’ın canlı tutulması adına bazen maksatlı ve maksadı içinde sinsi duygular taşıyan ifadeler kullandılar. Hattâ bir gazetenin ak dediğine kara diyenler, ortaya tenakuz koyanlar ve Yıldız’ın hemen hiç kalmamış gibi görünen postundan istifadeye çalışanlar, aldı yürüdüler..

   Ama, bütün bu kaosa rağmen Bekir Yıldız, muhakemesini de, vicdanını da, aklını da muhafaza etti. Sözünün arkasında durduğunu gösterdi..

   Aradan geçen azap ve ahde vefada inkâr dolu günleri yaşadığı hâlde, çabuk toparlandı. Sonra da hayatını düzene sokmak adına çok güzel ve şerefli bir mücadele verdi. Peki bu Yıldız, mahpus’tan çıktığı gün ilk kime ne gibi bir demeç verdi? İşte o fasıl..

 

ÖMER UZUN; YILDIZ'LA İLK GÖRÜŞEN GAZETECİ

   Gerçek Haber'in 5 Temmuz 1997 tarihli nüshasının manşetine 'SİNCAN YILDIZ'INA KAVUŞTU' başlığı atarak tahliye gününü Yıldız'la paylaşan Ömer Uzun, bakınız o günün haberini nasıl veriyor;

   "Olaylı Kudüs Gecesi'nden sonra İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınan Sincan Eski(!) Belediye Başkanı Bekir Yıldız tahliye edildi. Yıldız, Ulucanlar Kapalı Cezaevi'nden çıktıktan sonra sorularımızı şöyle cevaplandırdı:

  'Suçsuzum. Adalet yerini bulacak. Olayı medya çarpıtmış ve büyütmüştür. Bizler Kudüs Gecesi'nde Türkiye'deki Müslümanlar'ın duyarlılığı doğrultusunda bir proğram yaptık. Konuşmamız bilindiği gibi bazı medya kuruluşları tarafından çarpıtıldı ve büyütüldü. Konuşma kaseti çözüldüğünde görüldü ki 12-13 yerde birlikten, beraberlikten, kardeşlikten söz edilmiş. Bunlar mahkeme dosyasında mevcut. Biz suçsuzuz. Adaletin tecelli edeceğine inanan insanlarız.

   HABBE-KUBBE, PİRE-DEVE

   Ülkeyi, ülkemin insanlarını, bölgemi seven bir insanım. Bölgede yaşayan insanlar bunu çok iyi bilirler. Sincan dışında yaşayan insanların bunu idrak etmesi zor olabilir. Habbe kubbe, pire deve olabiliyormuş. İstedikleri zaman insanı istedikleri şekilde tanıtma özelliğine sahib, geçmişte 5. kuvvet olarak bilinen, ancak şimdi birinci kuvvet durumuna gelen medyanın haberleri yaparken özellikle ülkesini ve insanlarını düşünmesi lazım..

   STRATEJİK HATA

   Türkiye'de yayın yapan TV'lerin yayın yaparken neyin ülke menfaatına, neyin ülkemizin zararına olacağını hesap etmeleri gerekir. Ne gerek vardı Sincan'dan geçen 30 tankın ikisinin arıza yaptığını vermeye. Çünkü TV'lerimiz bütün Dünya ülkelerinde izleniyor. Başka ülkelerin bizim elimizdeki stratejik değerlerimizin durumunu bilmemeleri gerekir. Ülkesini seven insanın ülkesi adına zarara verecek her şeye dikkat etmesi gerekir. İnşallah bundan sonra ölçüyü yakalarlar.

   İRTİCA MİRTİCA KALMADI

   Hiç bir şeyi Türkiye'de konuşmaya gerek yok. İnsanlarımız sağlıklı düşünmeyi yakaladı. Su bulanmayınca durulmaz. Bulandırdılar, durulttular. Bakınız, kaç gündür irtica mirtica diye bir şey kalmadı. Yeni kurulan hükümetin kilometre taşı belli. En fazla üçüncü durakta soluklanacaklar. Ancak sekte yaşanmamalıydı. Meclis içinde çirkin veya güzel pazarlıklar da olsa, meclis içinde çözülmesi gerekir. En azından ülke 20 sene geriye gitmemiş olur."

   İşte, böyle diyen Yıldız her nedense gerek kelimesini en az altı yerde kullanıyor. Demek ki o gün gereken bir şeyler vardı. Ama gerekleri yerine geldi mi veya getirilebildi mi bilemeyiz. O halde birileri de böyle bir cümleye 'ne gerek vardı' diyebilir.

 

  ÜÇ YAZI

   Bekir Yıldız'la ilgili bugüne kadar bir çok röportaja yer verildi. Bu konu hakkında yazılan makaleleri de ele alacak olursak, Yıldız statüsünde iki farklı değerlendirmeyle karşılaşırız. Birincisi, O'na çok yakın olanların realiteye daha uygun görüş belirtmeleri, ikincisi de O'na çok uzak olup da yakınlaştık zannıyla bazen ahkâm kese kese asparagas haber ve yorum üretmeleri..

   İşte bu noktada O'na çok yakın olan ve olabilmiş üç ismin, Yıldız'ın tahliye oluşundan hemen sonra, nasıl bir ruh ve fikir girdabında, dünü çılgın bir hayata dönen Bekir Yıldız adına, nasıl doğru ve isabetli görüş ortaya koyduklarına bir bakalım: 


Ömer UZUN/ Yıldız Yeniden Doğdu
Tarih 2 Temmuz 1997..

   Günlerden Çarşamba...

   Sincan'ı CNN'de dahi baş köşesine oturtan Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'a tahliye haberi geliyor.

   Bu haberi gazetemize ulaştıran şahıs ise, Sincan Spor Başkanı Sedat Uzunal..

   "Müjde... Müjde.." diyor Uzunal...

   "Başkan Yıldız tahliye oluyormuş"

   Telefondaki sesi, sevinçten adeta titriyor...

   Ahizeyi yerine koyduktan hemen sonra, RP Sincan İlçe Başkanı Zafer İçyer'i arıyorum.

   "Evet.. müjdeler olsun Başkan tahliye oluyor." diyor..

   Yenikent Temsilcimiz Musa Uysal ile birlikte fotoğraf makina(!)larımızı kaptığımız gibi Ulucanlar Cezaevi'ne gidiyoruz.

    Saat: 15.30..

    Gazeteciler, televizyon muhabirleri, kameramanları, foto muhabirleri hazır vaziyette..

   Bekir Yıldız kapıda görünüyor ve kendisini bekleyen Mersedes marka otomobile bindiği gibi hızla 5 aydır özlemini duyduğu Sincan'a yol alıyor.

    Evinin önünde kurban kesildikten sonra ziyaretçiler içeriye giriyor. Ancak, basın mensupları alınmıyor..

   Ama, biz içeri girmeyi başarıyoruz..

   Evin içi adeta bayram yeri gibi..

    Sevinçten gözleri dolan yaşlı kişileri görünce, duygulanmamak elde değil. Konuşurlarken sözcükler sanki boğazlarında düğümleniyor.

   Herkes ne diyeceğini, nasıl geçmiş olsun diyeceğini bilemiyor.

    Etimesgut Belediye Başkanı Yalçın Beyaz, Sincan Belediye Başkanvekili Ahmet Erbağ, RP Sincan İlçe Başkanı Zafer İçyer'in yanı sıra, diğer ziyaretçiler de Başkanı yalnız bırakmıyorlar.

   Başkanın özgürlüğüne kavuştuktan sonraki ilk röportajı gazetemiz ile yapması, bize ayrı bir mutluluk vermişti. Başkanla konuşurken, Musa Uysal kardeşimizin flaşları ardı ardına patlıyordu...

   'Özgürlük güzel şey' dedi Yıldız..

   Ve ekledi:

  Bazı medya kuruluşlarının yazdığı-çizdiği gibi, Hilton'da kalmadık.

   'Suçsuzum' diyordu Yıldız..

   'Adalet mutlaka yerini bulacaktır' diyordu Yıldız...

   'Bizler insanlarımızı seviyoruz.. Hizmet için aday olduk, hizmet vermek için seçildik ve hizmet veriyorduk." diyordu Yıldız..

    Geçmiş olsun telefonları susmuyordu.

   Röportajımız bitti.. oradan ayrıldık..

   Diyorum ki;  

   'Geciken adalet, idamdan sonra gelen affa benzer.'

   'Yıldız mutlaka görevine dönmelidir.'

    Sincan'da hizmetine devam etmelidir. Çünkü, Sincan'ın Yıldız'a ihtiyacı var..

   Yarışı kazanmak için, tabii ki gaza basılır.

   Ama engelleri aşmak için de frene..

  Yanınızdaki yol gösterici ne kadar heyecanlı davranarak gaz veriyorsa, siz engelleri daha iyi görmek zorundasınız.

   Veee..

   Frene basmasını bilmelisiniz.

   Erbakan Hoca'nın yaptığı gibi..

   Çünkü oyun kuralına göre oynanır.

   Siz ne kadar haklı olursanız olun, haksız çıkabilirsiniz.

   Her zaman üzerinde düşündüğüm bir şey var..

   'Her şer'de bir hayır vardır'

   Gazetem ve şahsım adına Yıldız'a geçmiş olsun diyorum..."

   Başkanın seyir defterine neler yazdığını ben bilemem. Ancak ben kendi bakışımdan başkanın seyir defterine özel olarak bir göz atmak istiyorum.

     
    Sadettin BAYRAM/ Başkanın Seyir Defteri
 
 Benim gördüklerim, başkanın seyir defterine geçenlerin belki de yüzde biridir.

   Bir İlkbahar mıydı, Sonbahar mıydı, hatırlayamıyorum.. Kız Meslek Lisesi'nde Organizetörü Mustafa Kelebek'in başını yiyen (Mehmet Akif'i Anma Gecesi'nde) (Hazret-i Ömer'in Adaleti) adlı piyesi izlerken, zayıf ve esmer bir genç gördüm. O genç Bekir Yıldız'mış. Ve MGV'nin Sincan Şube başkanıymış..

   Alelacele ayakta sıradan bir tanışma geçti aramızda. O'nun bir gün Sincan'a başkan olacağını ve şöhretinin Türkiye'ye yayılacağı aklımın ucundan bile geçmedi.

   Bekir Yıldız müteahhitlik yapıyordu.. Ama, ben O'nu daha ziyade yerel gazetelerde yazıları ile tanıyordum. Zaman zaman karşılaşıyor, fakat fazla yakınlığımız olmuyordu. Bir ara birlikte kısa bir gazetecilik çalışmamız oldu.. Başka çalışmalarda yaptık. Ben Bekir Yıldız'ı yavaş yavaş tanımaya başlamıştım. O günden bugüne çalışmalarımız oldu. O zaman O'nun ufkunun genişliğini, gönlünün derinliğini ölçmeye çalıştım. Belediyede devraldığı enkaz neticesinde karşılaştığı zorluklara gösterdiği tahammüle yüreğinin tam manasıyla bir sabır taşı olduğunu anladım.

   Makina(!) Parkı kendi tabiriyle üzerinden Sırp Ordusu geçmiş gibi perişan durumdaydı. Borçlar gırtlağı aşmış ve hâlâ belediyede bunun etkisi hissedilmektedir.

   Sincan'ın çamuru için şairler şiir yazıyordu. O gecesini gündüzüne katarak kendisini Sincan'a adadı. Gayesini şu cümlelerle özetleyebilirim:

   "O'nun gayesi halkı memnun etmek değil, Hakk'ı memnun etmekti. O hem Hakk'ı, hem de halkı memnun etmek, makamların en yücesidir düsturuna sarıldı.

   Uzağında ve yakınında bir çok insan vardı. Taşlar tam yerine oturmuş muydu, bilemiyorum.. Ama hedef Sincan'a hizmet etmekti.

   Ben burada Bekir Yıldız'ın yaptıklarını ve yapacaklarını anlatacak değilim. İktidarlar O'na el uzatmadı. Sonunda O'nun partisi iktidar oldu ama, merkezi hükümette yine umduğunu bulamadı.

   Gün geldi, hiç kimsenin burnunun kanamadığı, kimsenin incitilmediği ve sadece Siyonist İsrail'in kınandığı, Müslümanlar'ın ilk kıblesi Kudüs Gecesi vesilesiyle 5 ay sürecek mahkûmiyet hayatı başladı. O Ulucanlar'da bana ve tüm dostlarına göre suçsuz ve masum olarak çilesini doldururken, dışarıda kıyametler kopmaya başlamış..

   Medya çılgıncasına ülkenin maddi ve manevi değerlerini çiğneme pahasına yıkım müteahhidinin taşeronluğunda Refahyol Hükümeti'ni yıkma operasyonlarını başlatmış.

   Paşalar uluorta konuşmuş..

   İhtilal çığırtkanları, sahte demokratlarla el ele vermiş.

   Rantiyeciler, şantiyeciler senaryolarını figüranlarına oynatmış..

   Bütün bunlar olurken, başbakanın yaptıkları, yani söyledikleri ihtilal sebebleri arasına alınmış, tankların yürüyüşü, ilericiler, çağdaşlar, laikler ve sahte demokratlarca alkışlanmış.

   Çirkin ve iğrenç şekilde milletvekili ayartmaları horozlu şekerlerle değil, milyonlarca dolarlarla gerçekleştirilmiş..

   Bir yıllık iktidarında ülkede demokrasinin olmadığı, hatta Kemalizm bile hüküm sürmediği, hakimiyetin sadece ve sadece militarizmde olduğu açık ve net bir şekilde ortaya çıkmasına vesile olan Necmettin Erbakan'ın istifasıyla Refahyol son bulmuş..

   Gerçek demokrasi tarihinde görülmemiş, ucube bir hükümet kurulmuş, irtica yine her zamanki uykusuna dalmış, Milli Eğitim ve Diyanet Türk-Yunan şiirinin müellifi Ecevit'e teslim edilmiş.

   Yollar sol olmuş, parlemanto dışı güçler, ülkenin dev sorunlarını bir tarafa bırakıp, ülkeye yine zaman kaybettirme sürecini başlattırmış.

   Malûm medya hedefine ulaşınca ekranlarda 'sporun yaşı yoktur. Baykal bisiklete bindi. Veli Efendi'de at yarışları' gibi haberler yer almaya başlamış.

   Böyle bir ortamda başkana ve arkadaşlarına artık evinize gidebilirsiniz demiş, onları oraya tıkan güç..

   Başkanın seyir defterinde şunu net olarak gördüm ki, Sincanlı'nın Bekir Yıldız sevgisi daha da artmış, coşkuya dönüşmüş. Buradan başkana ve aile fertlerine ve hücre arkadaşlarına geçmiş olsun diyorum.

Başkanın;

  Hakk şerleri hayr eyler

  Görelim Mevlâ neyler

  Neylerse güzel eyler

sözlerine sığındığını görüyorum.. Tabii gelecekte neler var bilinmez. Ama seyir defterinde öyle hatıralar vardır ki, asla silinmez.

    Sayın başkan, umarım seyir defterine uzaktan göz attığımız için bize sitem etmez. Bu kalem, inanmadığı şeyi kesinlikle yazmaz. Ben başkanın geleceğini aydınlık görüyorum. Ama, ufuklara tekrar bir bakmalı, torpil ve mayınlara dikkat etmeli.. Kimler, nereye, neden, niçin, mayın döşer, bilinmez..

   Sincan, pankartlarla donatılmış. Hepsi aynı cümlelerde birleşiyor:

   "Başkanım geçmiş olsun!"

   "Başkanım hoşgeldiniz.."

 

 Bekir YALÇINKAYA/ Yıldızlar Her Gece Parlar

Hayatım boyunca dostluk kurduğum insanlarda önce kişilik aradım. Bize göre kişilik ne idi..

   Kişilik samimiyetti, dürüstlüktü, ahde vefaydı.

   1926'lı yıllarda nasıl ki Frenk Mukallitliği eseriyle İskilipli Atıf Hoca dini istihkâmda ezaya ve hatta idama maruz kaldı ise, Sincan Belediyesi Eski Başkanı Bekir Yıldız da adeta aynı kaderi yaşadı.

   Belki bir kaç mantıktan 'hayır, yanılıyorsunuz' sesleri yükselecek ama, ben onlara derim ki, 'şu günün adamı Yıldız'ı siz benim kadar tanıyamazsınız.'

   Bizim gülleri dikensiz sevmek gibi bir alışkanlığımız hiç olmadı. Bu itibarla mahkûmiyet kararına âlicenablık gösteren ve beş aylık zindan hayatına rağmen her mahkemeye çıkışında devletin âli adaletine tevekkülüyle cevab veren Bekir Yıldız samimiyetle ifade ediyorum ki, bir tesadüfi gafın duçarı olmuştur.

   Bu bir tecellidir ki, işte şu Yıldız, makam odasında bir aşifteyle olan birlikteliği itibarıyla, ya da daha kötüsü rüşvet müptelalığı, hak-hukuk hırsızlığı dolayısıyla da ceza alabilirdi. Çünkü nihayet o da şu bizim envai gurubumuz insana tabidir.

   İnsan hayatını siz nasıl telâkki edersiniz bilmem. Ama ben iyilerin taltif ve gurur tablosunun, varlıklarının servet iktisadının altını hep şüpheyle çizmişimdir.

  Bekir Yıldız dahil ve de kendim dahil.. Hep bu çizişte samimiyet ve âlicenablık, rikkat ve sadakat, inanmışlık ve ilâhi gaye görebilmeme rağmen kendini mensubu olduğu cemiyetten tecrit etmeyen şaşaalı sempatiyi saygıdeğer bulmuşumdur. Ve bunun içindir ki başkalarını bilemem, ama ben Yıldız'ın vaki parlaklığının bu kısacık imtihan döneminde sönmediğini gördüm.

   Haşin tabloların çizildiği mahpushane hayatından gene ekmel bir hafıza, gene duygulu bir yürek ve mütebessim bir azametle dönen bu muhterem kişi, bana göre, dünyaya nefret fışkırttığı zannedilen Sincan'da tıpkı 94'ün 28 Mart sabahı gibi karşılandı.

   Şimdi 'sen de be adam' da diyebilirsiniz..

   Ya da asla bir haşere tıyneti, emaresi zuhur etmeyen şu adam için 'öyleydi' de diyebilirsiniz..

   Siz ne derseniz deyin, ben; annesi, babası, eşi, çocuğu, hâsılı taallûkatı kadar olmasa da Bekir Yıldız'ın ideali olan Sincan'a dönüşüne ve dönüşüne imkân hazırlayan müsamahanın vuslat gününe sevindim.   Hoşgeldin, ey 'üzerine güneş doğmadan kalkan adam' mânâlı Bekir, hoşgeldin aramıza..

   Evet.. Yıldız için mahpus sonrası ilk temennimiz aramıza hoş geldin olsa da ne yazık ki hoş gelemedi. Zira Bekir Yıldız için tahliyesinin ardından tekrar 3.5 yıl gibi bir mahkûmiyet kararı çıkması onun hayatını yeniden kar(a)maşa hâle getirecek ve aklanmayı da yurt dışına kaçışta arayacaktı. Neticede öyle oldu ve Yıldız ülkesini de terke mecbur kaldı.. 

 

 

 

 
  Bugün 8 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol