Bekir Yalçınkaya Resmi Web Sitesi
  Sincan Yıldız Kudüs Çadırı= 28 Şubat: 2
 




           SİNCAN YILDIZ KUDÜS ÇADIRI= 28 ŞUBAT
                                  BÖLÜM:2



ŞERİAT PROVASI VEYA İNANCA BAYRAKLA SALDIRI

  Heyecanlı ve heyecanlı olduğu kadar, idarecilik tecrübesinden mahrum bir kadro sıfatındaki RP'li yerel idarenin başı Bekir Yıldız, içki-hindi meselesinde kantarın iki tarafını aynı grama getirse de, özellikle Yunus Göleti, Lâle Festivali ve dozerlerle, halkın alkışları arasında yıktığı Lâle Anıtı gibi üç önemli uç meselede SHP'li Aziz Gürsoy'u, dolayısıyla da SHP'lileri adeta topa tutuyordu. Gölet’teki tahribat elbette ki Gürsoy'un yüzünden bir 35 milyar daha istiyordu.. Lâle Anıtı'nın sembolü içinde, orak ve çekiç gizli, sol misyonu apaçıktı, yıkılmalıydı. İşte bu yüzden Gürsoy günlerce gözbebeği Anıt'ta oturma eylemi yapmış, bu da SHP'lilere zûl geliyordu.. Ve bunların üstüne bir de "irticai faaliyetten sayılacak" güzeli Kur'an okuyan gençler arasından seçilen Lâle Festivali yapılınca.. Sinkent vasıtasıyla Sincan Spor'a 50 milyar transfer ettirip yolsuzluk yaptığı iddiası ile KTV programına katılmaya, sonra da programdan bile kaçmaya mecbur bir Aziz başkanları dara düşürülünce.. SHP iken CHP'leşen kadronun ta 1931'li yılları hatırlamaması gecikmeyecekti.. Yani Menemen emsali..

 İşte bunun için lüzumlu olan ŞERİAT PROVASI, bir de hata üstüne hata yapan YILDIZ'ın yerel idareciliğin biraz dışındaki gelişmelere imza koyuşuyla, masûm, her zaman masûm Sincan halkının yıllarca, sırtındaki rol kostümüne, şimdiye kadar görülmeyen büyüklükteki harflerle yazılacaktı..

ŞEYH ŞAMİL NE DEMİŞTİ: KAHROLSUN SEFİL 
ESARET/YAŞASIN ŞANLI ŞEHADET

   Lale Anıtı'nı yıkıp, yerine Tuğra Anıtı'nı yerleştiren Bekir Yıldız'ın Gürsoy'la ilgili açtığı bir diğer şaibe sayfası Yunus Göleti'ni yazıyordu. Göletin zemininde yapım hataları olduğunu ve daha kullanılır hale getirilmesi için 35 Milyar gerektiğini söyleyen Başkan Yıldız "Gürsoy Sincanlı'yı kandırmış" diyerek yeni bir tartışmaya yol açıyordu. Gürsoy'la ilgili bol bol iddia ve isnad serdedecek olan Sincan Belediye Başkanı, Gazi Osman Mahallesi’nde yaptırıp, Ruslar'a karşı özgürlük mücadelesi vermekle İslâm dünyasının dikkatlerini çeken Çeçen Halkı’na ithaf ettiği Çeçenistan Parkı'nı hizmete açıyordu.

  Çeçen Milli Marşı’yla açılan parkın o gün açılışında, Çeçenistan Dışişleri Bakanı Şemsettin Yusuf, RP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül, Çeçen-Kafkas Derneği Başkanı Medet Ünlü gibi önemli şeref misafirleri de vardı. Her zaman hitabet gücü ve üslûbunu konuşturan Yıldız açılışta; "Ruslar'ın sıcak denizlere inme tutkusunun önünde en büyük engel olarak duran Çeçenistan'ın ismini bu parka verdiğimiz için çok mutluyum" diyor, sözünü yine Müslüman dünyasının çilesine, kadersizliğine dayandırıyordu: "Acaba akan kan Müslüman kanı değil de, diğerlerinin kanı olsaydı Batı nasıl davranırdı? Onun için Şeyh Şamilce diyorum ki; kahrolsun sefil esaret, yaşasın şanlı şehadet.."

  Çiçeklerle Çeçen Bayrağı motifi işlenen parkın açılışında dünyaya anlamlı bir mesaj da Bakan Şemsettin Yusuf'tan gelmişti; "Ruslar 200 bin asker, 300 tank ve 60 helikopterle Çeçen halkının üzerine bomba yağdırıp yok etmeye çalışıyor. Çeçenistan hiçbir zaman Rus toprağı olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır." Evet: olmayacaktı ve olmadı da..

  Ya ne oldu? Çeçenistan’da olmayan, buradaki Çeçen Parkı’nın çevresinde oldu.. Hem de ülkeye yıllarca imaj verecek derecede şiddetlice..

   O neydi.. Önce Masal gibi bir girişi atlatmaya ve sonra da anlatmaya çalışalım:

                                                                                    

SIRA HÜRRİYET VAKTİNDE

“Kreş Müdürüne Jet Ceza

   RPli Sincan Belediyesi’ne bağlı kreşin Müdürü Ayşe Tokertepe “Atatürk ve Türk bayrağına hakaret” suçundan bir gün içinde yargılanarak 2 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı.

  Sincan Kaymakamı’nın denetlemesi sırasında, “neden Atatürk posteri ve Türk bayrağı yok” sorusuna Ayşe Tokertepe “olmak zorunda mı niye baskı yapıyorsunuz” yanıtını verdi. Tokertepe’nin bayrağa ‘bez parçası’ 
demesi ise ortalığı karıştırdı. 

Atatürk ve Bayrağa hakarete jet ceza

  RPli Sincan Belediyesi’nin Vedat Dalokay Kreşi Müdürü Ayşe Tokertepe “Atatürk ve Türk bayrağına hakaret” suçundan 2 yıl 2 ay hapis cezasına çaptırıldı. Sincan Kaymakamı Ali Gün 4 Mayıs’ta Milli Eğitim Müdürü ile birlikte yaptığı denetim sırasında Ayşe Tokertepe’ye kreşte neden Atatürk portresi ve Türk bayrağı bulunmadığını sordu. Özel okullar da dahil tüm okullar ve resmi kurumlarda “Atatürk portresi ve Türk bayrağı” bulundurma zorunluluğuna karşın Tokertepe, Kaymakam Gün’ün sorusuna “olmak zorunda mı, niye baskı yapıyorsunuz?” yanıtını verdi. Bu arada Tokertepe’nin Türk bayrağından “bez parçası” diye sözetmesi bardağı taşıran son damla oldu. Tartışmanın bu yönde daha da sertleşmesi üzerine Kaymakam Gün olay hakkında tuttuğu tutanağı Sincan Adliyesi 2.nci Sulh Ceza Hakimliği’ne sevketti. Tokertepe olaydan bir gün sonra yargılanarak 2 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı.

RPli Başkandan Suçlama

Ankara Valisi Erdoğan Şahinoğlu, Hürriyet’e, bayrağa ve vatana saygısız bu kişinin başka bir tutum sergilenemezdi” derken RPli Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız ise Kaymakamın olayı kendilerine intikal ettirdiğini belirterek bir olayı soruşturmak için Kaymakamlık yazısını beklerken Kreş Müdürünü İstiklal Mahkemesi’ndeymiş gibi yargılamışlar. İstiklal Mahkemeleri devam ediyor anlaşılan” iddiasında bulundu.Yıldız olaydan sonra görüştüğü Tokertepe’nin Kaymakam’a “niye baskı yapıyorsunuz? Olmak zorunda mı” yanıtını verdiğini kabul ettiğini, hakaret suçlamasını reddettiğini söyledi.” Şehriban Oğhan/ANKARA”

   Okumaya devam ettikçe meseleliğini kavrayabileceğimiz bu haber o günün Hürriyet’inde böyle yayınlanıyordu.

Peki bu şeriat provası nasıldı?

  2006'nın ilk aylarında, kısa bir görüş aldığım İlçe Milli Eğitim Müdürü Satılmış Çağlar'a "peki siz hiçbir şey demediniz mi? Bir ilçe Milli Eğitim Müdürü olarak en azından niçin böyle düşünüyorsunuz, sizi bu raddeye getiren sebepler nelerdir diye sormadınız mı?" dedim. "Tokuştepe ile sadece Gün mü konuştu?”

  Çağlar, "zaten konu ve konuşmalar kısa sürdü. Kaymakam Ali Gün, Atatürk posterini sordu, "olmak zorunda mı?" cevabını aldı, "Atatürk'e saygı duymak zorunda olmadığını beyan edince Kaymakam Bey hiddetlendi. Bir de bayrak için "Ha Türk Bayrağı, ha Amerikan Bayrağı, birer bez parçası" sözleriyle karşılaşınca alelacele kreşi terk ettik” şeklinde bir açıklamada bulundu.

  CHP'li kodamanların eline, özellikle Bekir Yıldız adına koz vereceğinden habersiz Ayşe Tokuştepe Hatun, aynı gün anında savcılığa çağrılmış, jet bir mahkumiyete tâbi tutulmuştur. Bayrağa ve Atatürk'e karşı gösterilmemesi gereken bir davranış için sağ ile sol gazeteleri arasında farklı yorumlar yapılırken, geliştirilen haberler, her iki tarafın da fikriyatını süslemesi bakımından oldukça dikkate değer.

  İsterseniz şimdi, önce eğrisi ve doğrusu ile ulusal (!) ve günlük gazetelerimize yeniden bir bakalım;

  Kreş müdürüne, Atatürk ve Bayrağa hakarete jet ceza başlığıyla haberi işleyen Hürriyet'in muhabiri, Şehriban Oğhan..(Ağırbaş) sanırım çok enteresan bulduğu haberi, haber merkezine yetiştirmenin aceleciğiyle Ayşe Tokuştepe'yi, Tokertepe diyerek lanse ediyor. Ondan her bahsedilişte Ayşe Tokertepe deniliyor.. Hürriyet saldırıcı basındır.

  Yıldız'ın açıklamalarına gazetelerinde şu notlarla; "Ayşe Hanım, Atatürk'e saygı duymak zorunda mıyım? dediğini kabulleniyor. Ama Türk Bayrağı'na kesinlikle hakaret etmediğini söylüyor. Bugüne kadar kendisinin yalan söylediğini gören olmadı" (duyan olmadı) demek istiyor.. şeklinde haber geliştiren 15.05.1995 tarihli Vakit Gazetesi ise savunucu basındır. Ama Hürriyet'in 09 05 1995’teki haberine göre 6 gün gecikmeyle, Yıldız ile paslaşabilmiş bir basın.. Ama Hürriyet'in aksine, Kaymakam Ali Gün komplocu olduğu gibi, kreşle ilgisi olan bir bayanla da ilişkisi vardır. Ve bir iddia, diyerek "Kaymakam Ali Gün'ün bir kadınla ilişkisi vardı" başlığıyla Vakit'li Bora Taşkaya'nın haberi ise şu şekilde; “Gazetemize ihbarda bulunan bazı Sincanlılar, Kaymakam Ali Gün’ün kreşle ilgisi bulunan bir bayanla ilişki halinda olduğunu belirterek: “Ayşe Tokuştepe bu ilişkiden haberdar olduğu için komplaya uğradı” dediler.

   Olay üzerine kendileriyle görüştüğümüz Sincanlılar, Ayşe Tokuştepe’nin Atatürkçü olup olmadığı kendisini ilgilendirdiğini, ancak Türk Bayrağı aleyhine söz söylemediğini belirtiyorlar.

   Tokuştepe’nin milli bayramlarda evinin balkonuna Türk bayrağını astığını ifade eden Sincanlılar’a göre Kaymakam Ali Gün, Tokuştepe’ye komplo kurdu. Tokuştepe’nin Atatürk ile ilgili düşüncelerini bilen Kaymakamın kasten bu meseleyi açtığını belirten Sincanlılar bir ilişkiden de bahsediyor. Kaymakam Gün’ün kreşle ilgisi olan bir bayanla ilişki içinde olduğunu ve ve bu ilişkinin Tokuştepe tarafından fark edildiğini söyleyen Sincanlılar komploya bu durumun sebeb olabileceğini söylediler.”

  Haberin sonunda kendisine bunu sorduklarını ve Kaymakamdan ispatlanamaz cevabını aldıklarını belirten Bora Taşkaya’ya Kaymakam Ali Gün “bunun ispatlanması mümkün değildir. İspatlasınlar da görelim” dediğini ifade buyuruyor.

   Bora Taşkaya'nın yumuşak dalışına karşı yine Vakit'te Ebubekir Gülüm imzalı bir haber daha vardır ki, işte burada "Yalancı Kaymakam" olarak tarif edilen Ali Gün'ün şikâyetinin bir günde neticelenişi, Yıldız tarafından " Sincan'da İstiklal Mahkemeleri hâlâ yaşatılıyor" iddiaları, bu habere adeta hız ve yön veriyor. Bu haberin; iddialar, isnadlar, karşılıklı sataşmalar, arka çıkma, kayırmalar şeklinde ele aldığınızda, bir süre sonra Sincan’daki siyasi ve muhtarları da içine alacak biçimde geliştiğini görüyorsunuz.

   Peki Vakit Ankara Muhabiri Ebubekir Gülüm, Hürriyet Ankara Muhabiri Şehriban Oğhan’ın haberine ne kadar yakın veya uzak bir habere imza atıyordu? İşte Gülüm’ün de daha detaylı o haberi:

  “Türkiye’de inançlarından dolayı başlarını örten insanlara zulüm sürerken, bunun en acımasız ve çirkin örneği, geçtiğimiz Cuma günü yaşandı. (4 Mayıs öncesi Cuma)

 
  
Ankara’nın metropol ilçelerinden Sincan’da Belediyeye ait Vedat Dalokay Kreşi sorumlusu Ayşe Tokuştepe, Sincan Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi’nde alelacele yargılandıktan sonra TCK’nın 145. maddesinin 1. Fıkrası gereği Türk bayrağına hakaret ettiği gerekçesiyle 2 yıl 2 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırıldı. Başörtülü Ayşe Tokuştepe aynı gün içinde tutuklanarak Ankara Ulucanlar Cezaevi’ne gönderildi.”

  Ebubekir Gülüm’ün devam haberinde aktarılan farklı ifadeler de vardı. Meselâ deniliyordu ki: “Öte yandan gazetemize gelen bilgilere göre, Sincan Belediyesi Sosyal İşler Başkan Yardımcısı Refik Mertsöz’ün sürekli Ayşe Tokuştepe’yi tehdit ettiği ve Tokuştepe’yi cezalandırmak maksadıyla Kız Meslek Lisesi öğretmenlerinden Hüsniye Kenar ile işbirliği yaptığı öğrenildi.

 MHP kökenli Refik Mertsöz’ün Ayşe Tokuştepe’nin yanı sıra diğer kreş sorumlularını tehdit ettiği gelen haberler arasında.

   Ayşe Tokuştepe’nin avukatlığını üstlenen İsmail Aydos ve Cemalettin Gürses, bu kadar hızlı bir yargılanmanın Cumhuriyet tarihinde görülmediğini belirterek İstiklal Mahkemeleri’nin bile bu kadar hızlı infaz gerçekleştiremediklerini ifade ettiler. Avukatlar öbür yandan karırın temyizi için Yargıtay’a başvurdular.

   Konu ile ilgili görüştüğümüz Sincan Kaymakamı Ali Gün konuşmaktan çekinirken, mahkeme üzerinde hiçbir baskı yapılmadığını iddia ederek, mahkemenin bu kadar kısa sürede karar vermesinin mahkemenin olduğunu söyledi.Gün kreşi denetlediklerini doğrularken Ayşe Tokuştepe’yi daha önce tanımadığını ileri sürdü. Konuşmaktan çekinen Gün durumu Ankara Valiliği’ne bildirdiğini söyleyerek, gereken bilgiyi ondan edinebileceğimizi kaydetti.” 

 

 VAKİT OLUR GÜN AĞARIR TOKUŞTEPE’DE

  Kendisiyle görüştüğümüz Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız ise, Ayşe Tokuştepe olayının bir komplo olduğunu ve kaymakamın yalan söylediğini kaydetti. Yıldız, kendisinin Tokuştepe 'yle görüştüğünü, bu konuda kendisine şunları söylediğini belirtti: "Kaymakam ona, "Atatürk posteri yok mu?" diye sormuş. O da "Olmak zorunda mı?" demiş. Bize söylenen bu."

  Diğer yandan, Başkan Yıldız, bu konuda konuşmaktan çekindi, ancak kaymakamla ilişkilerinin daha önceden iyi olduğunu, olaylara bir türlü anlam veremediğini sözlerine ekledi.

  Vakit ve özellikle de Selam gazetelerinin, adeta, Kaymakam Ali Gün'den hınç alırcasına geliştirdikleri haberden 9 ay (275gün) sonra 31.01.1997 günü, Kudüs Çadırı'nın misafirlerinden, Selam'ın Haber Müdürü Nurettin Şirin de tutuklananlar arasında yer alacaktı. Nereden nereye.. O günlerde demek ki, uzaktan veya yakından Kudüs Çadırı'na yaklaşanlar için bir "ızdırab şöleni" hazır demekti. Durumun muhakemesi bu..

 
            SAKAL CÜBBE TAKKE 
            SARIK.. SUÇ KABARIK

  Ayşe Tokuştepe'nin kreş vakası, muzır gündem arayan Türk Basını'nın sadece birkaç sağ ve birkaç sol görüşlü gazetelerinde yer almamıştır. Yerel basında bu konuda haber geçmiştir. Ama içlerinde bir Çağdaş gazete vardır ki Sincan'ın Sesi olmak adına Tokuştepe'nin Sincan Adliyesi'nde ifadeleri alınırken de, ifadeleri alındıktan sonra da olayları adım adım takip etmiş, hatta bu vakayı ulusal ve günlük gazetelerde, ilk haber veren Sincan'ı "Kara Ses"iyle ülkeye duyuran o olmuştur. O gazete, bir zamanlar Belediye’de Aziz Gürsoy'un Başkan Yardımcılığ’ını yapan (sonra da açtığı Sincan'ın Sesi Gazetesi ile) Yıldız'ın döneminde Belediye Meclis Üyeleri olan Kemal Baştimur ve Kenan Acar'a "pasifsiniz" yaftasını vuran İbrahim Fevzi Ünal'a aittir. Hakikaten bu gazete görevini, "irticai başarı" gözlüğünden bakıldığında dört dörtlük yapmış, haber geliştirme bir tarafa, bir kısım merkezleri yanına çekmiş görünerek tepki koymakta, Yıldız'ın aksine mesafe almıştır.

  Haberi farklı, yorumu farklı, makalesi veya karikatürü farklı bu Çağdaş Sincan'ın Sesi; "Yobaz ve softa, sakalı ve sarığı marifet" bir din adamının sarığına kurduğu kürsüden dişlerini gıcırdata gıcırdata "sizi Tevlim Tevlim yapacağım" diye nutuk atmıştır. Sadece bu nutuk, "Şeriatçıya" teslim olsa ne alâ.. Bu defa Fes ekolündeki Softa'yı ve Refikasını alt alta dizip, Kaynukacı Seyyide'nin sol ayağı altında Mustafa Kemal ATATÜRK'ü, sağ ayağı altında da Türk Bayrağı'nı çiğnetmiştir. Demek ki konuşmaya çok ani bir karar ile 2 yıl 2 ay hapis veren "TCK 145-1" belki de onca kargaşa içinde bu iki ayaklı çiğnenişin farkına varamamıştır.

   Bu hadiseye gerçekten böyle bir karikatürize gerekli miydi? Veya çizilmiş olunca böyle olmaması icap eder miydi..? Burada da hukuken bir tahkir olabilir miydi? Hata neydi? O günden bu güne cevapsız bu üç soru hakaret menzilindeki kayıplardı..


ÇAĞDAŞ SİNCAN İLK RAUNDUN PEŞİNDE..

   Şeriat Provası'nı büyük puntolarla manşete yerleştiren 15.05.1995 tarihli Sincan'ın Sesi'nde Ayşe Tokuştepe ile ilgili ilk haber, farklı yorumlara girmeden önce, “Atatürk ve Türk Bayrağı" nı çiğneyen Softa aileye mahsus karikatürün hemen altında Beklenen Vakit ve Selam Gazetesi'yle ilgili karşı bir değerlendirme var.. Önce bu "Şeriatçı Gazeteler’den Kaymakam'a Saldırı"yı okuyalım, daha sonra da Sincan'ın Çağdaş Sesi neleri farklı objektiften resmetmiş, ona bakalım;

Şeriatçı Gazetelerden Kaymakam’a Saldırı!

SİNCAN'IN SESİ-Şeriat yanlısı yayınlarıyla bilinen günlük Beklenen Vakit ve haftalık Selam gazeteleri bayrağa ve Atatürk'e hakaret olayını yalana varan bir yanlılıkla aktardılar.

BEKLENEN VAKİT GAZETESİ: “Türkiye'de inançlarından dolayı başlarını örten insanlara zulüm sürerken bunun en acımasız ve çirkin örneği Sincan Belediyesi Vedat Dalokay Kreşi Müdüresi Ayşe Tokuştepe'nin cezalandırılmasıyla yaşandı" ifadelerine yer vererek, ceza ile başörtüsü arasında ilişki kurmaya çalıştı.
Beklenen Vakit Gazetesi, Kreş Müdiresi Ayşe Tokuştepe'nin cezaya neden olan hakaretleriyle ilgilenmeyerek, Sincan Kaymakamı Ali Gün'e, iğrençliğe varan hakaret ve saldırıda bulundu. Haberi, "Müslümanlara kini ile tanınan Sincan Kaymakamı Ali Gün, Atatürk köşesi açmadığı gerekçesiyle kreş sorumlusu Ayşe Tokuştepe'yi mahkûm ettirdi" başlığıyla vermesinin yanı sıra hiçbir kaynağa dayanmadan Kaymakamın bir kadınla ilişkisi olduğu iftirasında bulundu.

  Aynı gazetede mahkeme kararı çarpıtılarak, Ayşe Tokuştepe'nin tanıklarının dinlenmediği ve avukat tutma isteğinin kabul edilmediği iddia edildi. Ayşe Tokuştepe'nin peşinde olduğu ve olayı bahane ederek, adliyeye de baskı yapıp cezalandırıldığını ileri sürdü.

  Oysa mahkeme tutanaklarına da geçen ifadelerde Tokuştepe'nin avukat istemediği öğrenildi. İfadesine başvurulan tanıkların da olay yerinde olmadığı, yan odada bulunan bir personelin de "Amerikan Bayrağı, Türk Bayrağı ve bez parçası" ifadelerini duyduğu kaydedildi. Bunun yanında hakaret içeren konuşmaların geçtiği sırada Kreş Müdüresi ile birlikte Kaymakam, İlçe Milli Eğitim Müdürü ve Kız Meslek Lisesi Müdüresi bulunuyordu. Dolayısıyla Müdüre Tokuştepe'nin yalancı tanıktan başka tanık göstermesi de mümkün değildi.

  Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın, "Kaymakam Yalan Söylüyor" sözlerine de yer veren Beklenen Vakit Gazetesi, Yıldız'ın "Ayşe Tokuştepe kesinlikle Türk Bayrağı aleyhinde konuşmadı" dediğini yazdı.

“SELAM GAZETESİ: Refah Partisi'ne yakınlığı ile bilinen haftalık Selam Gazetesi de olayı "İnanca Bayrakla Saldırı” başlığıyla verdi. Sincan Belediyesi'ndeki MHP-RP çekişmesine de yer veren gazetenin esas hedefi yine Kaymakam Ali Gün'dür. Selam gazetesi tıpkı Beklenen Vakit Gazetesi gibi olayı alabildiğine çarpıtarak, Türk Bayrağına ve Atatürk'e hakaret ettiği sabit görülerek cezalandırılan Kreş Müdüresi Ayşe Tokuştepe yerine Kaymakam Ali Gün'ü hedef gösterdi. Kaymakam Ali Gün'ü "inancı imha çetesinin başı" ilân eden Selam Gazetesi yargılamayı da "Cumhuriyet’in ilânından bu yana Türk hukuk ve tarihi inanca yapılan zulmün en hızlısını yaşadı" şeklinde yorumladı.

  Her iki gazetenin de birleştiği nokta: Kreş gibi gencecik beyinlerin işlendiği kuruluşlarda kasıtlı olarak Atatürk resmi ve Türk Bayrağı bulundurmayan, Türk Bayrağı için de "Ha Amerikan Bayrağı, ha Türk Bayrağı… bez parçası" sözlerinin kullanan Sincan Belediyesi Vedat Dalokay Kreş Müdüresi Ayşe Tokuştepe'ye verilen cezanın "inanca saldırı" şeklinde yorumlanması oldu. Oysa Tokuştepe, içine sindiremese de vatandaşı olduğu bir devleti simgeleyen bayrağa hakaret ettiği için cezalandırıldığı gerçeği her iki gazete tarafından da kasıtlı olarak göz ardı edildi.

  Haftalık Selam Gazetesi; bayrağa ve Atatürk'e hakaretin objektifliğinden uzaklaşarak, olayı komplo gibi gösterme çabasına girdi. Selam gazetesi şu iddialarda bulundu:
-Sincan Belediyesi Sosyal İşler Başkan Yardımcısı olan MHP'li Refik Mertsöz, İlçe Milli Eğitim Müdürü Satılmış Çağlar ve Kız Meslek Lisesi Müdüresi Pembe Karabina inançları sindirmek için sistematik olarak çalıştılar.

- Başkan Yardımcısı Refik Mertsöz, Kreş Müdüresi Ayşe Tokuştepe'yi  ekarte etmek için Kız Meslek Lisesi Müdürü Pembe Karabina ve İlçe Milli Eğitim Müdürü Satılmış Çağlar'ı arkasına alarak, Kaymakam Ali Gün'e; "Bu kreşte Atatürk aleyhinde çocuklara düşünce telkin edildiği, Atatürk aleyhine konuşmalar yapıldığını" bildirdi ve buraya baskın mahiyetinde ziyaret teklif etti. Sincan Kız Meslek Lisesi Müdüresi Pembe Karabina da, "Evet o kreşe stajyer öğrenciler gönderiyoruz. Kreş sorumluları, kız öğrencilerimize başlarını kapatmaları konusunda baskı uyguluyorlar" şeklinde destek çıktı.

Gazetede ayrıca Ayşe Tokuştepe'nin üç tanığın ifadeleri ile sabit görülerek ceza verilen, Türk Bayrağı'na ve Atatürk'e hakaret içeren sözleri kullanmadığı iddia edilerek, Tokuştepe'nin Kaymakamın "Neden burada Türk Bayrağı ve Atatürk portresi yok?" sorusu üzerine "Eğer siz bayrağı bir bez parçası olarak düşünüyorsanız, onun bir anlamı ve önemi yoktur. Önemli olan bayrağın içimizdeki yeri ve değeridir" dediği savunuldu.

Vedat Dalokay Kreş Müdüresi Ayşe Tokuştepe'ye 2 yıl 2 ay ceza veren mahkemeyi, Orta Çağ’ın Engizisyon Mahkemeleri'ne benzetmeye varan hakaretlerde bulunan Selam gazetesi, Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın kreş müdüresini savunan, "olay oldu bittiye getirildi. Kreş Müdüresi İstiklâl Mahkemesi'ndeymiş gibi bir saat içinde yargılandı ve cezaevine kondu. Anlaşılan o ki İstiklâl Mahkemeleri halen devam ediyor. Bu haksız olaydır" şeklindeki görüşlerine de yer verdi.

  Suçu, tanık ifadeleriyle, savcılığın ve mahkeme heyetinin incelemeleriyle sabit görülen Ayşe Tokuştepe'ye şeriat yanlısı  yayınlarıyla bilinen Beklenen Vakit ve Selam gazetelerinin dört elle sarılması ve suçluyu değil de suçluyu yargıya teslim eden Kaymakam Ali Gün ile suçu cezalandırılan mahkemeyi hedef göstermesi; bu yayın organlarının gerçek yüzlerini ortaya çıkarıyor. Ayrıca Kreş Müdüresi Ayşe Tokuştepe'yi temize çıkarma ve olayı karşı propaganda malzemesi haline getiren bu gazeteler Sincan'ın sevilen Kaymakamı Ali Gün'e de iftira atmaktan geri kalmıyor.”

   Peki yerel basından olan Çağdaş Sincan Gazetesi’nin bu iddialarına karşılık, Selam Gazetesi Muhabiri Muhammed Sait Yakut’un haberinin önemli pasajları nasıldı?

  “Başkanlığını Ali Gün’ün yaptığı iftiralarla inancı imha çetesi 4 Mayıs Perşembe günü Vedat Dalokay kreşine bir baskın düzenledi. Baskın ve denetleme mahiyetli ziyaret sırasında, Kaymakam Ali Gün’ün “Neden burada Atatürk portresi ve Türk bayrağı yok?” sorusuna Ayşe Tokuştepe’nin, “Eğer siz bayrağı bir bez parçası olarak düşünüyorsanız, onun anlamı ve önemi yoktur. Önemli olan bayrağın içimizdeki yeri ve değeridir” şeklinde cevap verince olay jet hızı ile Kaymakam’ın tutanağına geçerek, Sincan Adliyesi 2. Sulh Ceza Hakimliği’ne sevkedildi.

  Sincan Kız Meslek Lisesi Müdürü Pembe Karabina’nın başörtülü kreş görevlilerini takip ve ispiyon için aynı lisede öğretmen olan uygulama dersleri öğretmeni Hüsniye Kenar’ı kurye olarak kullandığını söyleyen Belediye’ye ait kreşteki diğer sorumlular, Kız Meslek Lisesi’nden mezun olup da şu anda başörtülü olarak çalışan kreş memurlarına Pembe Karabina’nın başını açmak için hem memurlara, hem de ailelerine baskı ve hakaret yaptığını söylediler. Pembe Karabina’nın bu kreşe gönderdiği stajyer öğrencileri, özellikle kendi düşüncesine uygun olarak ihbar ve ispiyon kasdı ile kullandığını söyleyen diğer kreş sorumluları, Pembe Karabina’nın bu drektifleri Belediye Sosyal İşler Başkan Yardımcısı Refik Mertsöz’den aldığını ve Ayşe Tokuştepe’nin tutuklanmasından sonra kendilerine de aynı cezanın verileceğini ve ‘Ayşe Tokuştepe’den sonra sıra size gelecek’ şeklinde Refik Mertsöz’den tehditler aldıklarını söylediler. İsmini vermek isteyen (doğrusu istemeyen olacaktı), daha doğrusu bu tehditlerin yarattığı psikolojik korku dolayısıyla, aynı şeylerin başlarına geleceğinden çekinen diğer kreş görevlileri, Sincan Belediyesi Sosyal İşler Başkan Yardımcısı MHPli Refik Mertsöz’ün, Milli Eğitim Müdür Satılmış Çağlar ve Pembe Karabina ile inançları sindirmek için sistematik olarak çalıştıklarını ve Ayşe Tokuştepe’nin başına gelenlerin bunun bir örneğini olduğunu söylediler.

   Diğer yandan, Ayşe Tokuştepe’nin Refik Mertsöz’den defaten Kreşe asılmak üzere bayrak ve Atatürk posteri istediği, Refik Mertsöz’ün kasıtlı olarak vermediğini bildiren mağdurenin şahitleri, “bu beklenen bir olaydı. Refik Mertsöz, Kız Meslek Lisesi Müdürü Pembe Karabina, Milli Eğitim Müdürü Satılmış Çağlar ve Kaymakam Ali Gün sistematik çalışmanın semeresine ulaştılar” dediler.

  Ayşe Tokuştepe’nin savunmasını alan avukatlar gerek Cumhuriyet devriminden bu yana Türkiye hukuk tarihinde, gerek İstiklal Mahkemeleri’nde ve gerekse engizisyon mahkemelerinde bile böyle hızlı ve haksız bir yargı olayına şahit olmadıklarını söylediler. Mağdurların vekaletini üstlenen Yakup Erkel, Sinan Kılıçkaya, Mesut Yıldız ve Hüseyin Ayan, Ayşe Tokuştepe’nin Kaymakam’a verdiği cevapta, bayrağa ve Atatürk’e hakaret mahiyeti taşıyan bir suç unsuru bulunmadığını söylediler. Bütün ısrarlarımıza rağmen bizimle görüşmeyi reddeden Kaymakam Ali Gün ve Refik Mertsöz, Hürriyet Gazetesi’nden gelen muhabirle görüşmeyi kabul etmekle işledikleri hukuki suçun ve haksızlığın ispatını yapmış oldular.

RPli Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, “biz olayı soruşturmak için Kaymakamlık’tan yazı beklerken, olayın bir oldu bittiye getirildiğini ve kreş müdürünün İstiklal Mahkemeleri’ndeymiş gibi yargıladıklarını ve bir saat içinden harala gürele alınıp cezaevine konulduğunu öğrendik. Anlaşılan o ki, İstiklal Mahkemeleri halâ devam ediyor. Bu haksız bir olaydır” şeklinde görüş bildirdi.

 



İLÇE BAŞKANLARI VE MUHTARLARDAN AYŞE TOKUŞTEPE'YE KINAMA

  Bazı sağ görüşlü gazetelerde kâh Hukuk Skandalı, kâh İnanca Bayrakla Saldırı şeklinde yer alan manşetlerde, Ayşe Tokuştepe'yi adeta savunucu rol üstlenen Bekir Yıldız'ın hedefinde, Sincan Kaymakamı Ali Gün var.. "Bize yorum düşer" denirse, Yıldız böylesine hassas bir konuda Kreş Müdüresi’nin kullandığı ifadelere taraf olmamalıydı. Öte yandan" CMUK işletilmedi, şahitler dinlenmedi" gibi itirazlar bizce Yıldız'ın itham sebepleri arasında yer almamalı, "Kaymakam yalan söylüyor" diyerek, TC'nin bürokratına tacizde bulunmamalıydı..

   Zira ortada, koskoca bir milletin canı-kanı olan, haysiyet remziyle, Atatürk gibi yüksek bir ecdad-ı değeri vardı ve bunlara hakaret edilmese dahi, “boşver" diyen bir zihniyet vardı. Yüksek mektepli bir hanımefendi, echel-i cühela'dan olmayan, zeki bir müdirenin abes ifadeler yerine, şayet Gün ve beraberindeki ekip "kasıt makamının heyeti" idiyseler, en azından "şu andan itibaren bayrak ve Ata'mızla ilgili hassasiyetimizi gösterelim" yapmacıklığına başvurması daha eftal olmaz mıydı?.

  Halbuki milli değerler, yapmacık, söz, tavır ve davranışı ne hak eder, ne de böyle bir tevessüle lâyık sayılamazlardı. Hâl, bu cümlelerin içine sıkıştırılınca da Yıldız'lara göre "elin oğlu" işte, karşımızdan Sincan var, Sincanlı halk var, bu manşetten halk da nasiplenirse ha.. demez, başlığını atıverirdi; Şeriat Provası..

  Ayrıca gazetenin "ısmarlama haber"li bir tarafı da yoktu. Olayları, sıkı bir takip ile, -zira bu olayın olumsuzluğu işlerine çok yarayacaktır. Anıt'ı yıkar mısın, Sincan Spor'u konuşur musun, Göleti şişirir misin, park bahçe isimlerini iptal eder, standlarda ve yerel TV KTV’de Gürsoy Dosyası sergiler misin? Bütün bunların hıncı ile kenetleme şansını kullanmaktaydı..

  Pek tabii, Ayşe Tokuştepe adına, "personelim" cephesinden hareket edip mahkeme ve muhakeme işlerini beğenmez, şikâyet mercii Kaymakam’a saldırıcı bir tutum sergiler halli Bekir Yıldız'ın her tavrı da "işi kolaylaştırıcı" olunca "Sincan'da bulunan RP dışındaki siyasi parti başkanları ve mahalle muhtarları, Sincan geçmişinde ilk defa ortak bir açıklama yaparak, ‘Bayrağa ve Atatürk'e hakaret’ olayını kınar” idiler..

   İşte her anı, CHP'li kadroların puan hanesine yazılan olaylardan birisi olan önerge gibi ortak bildiri metnine imza koyanlar diyorlardı ki;

   “Değerli Sincan’lı hemşerilerimiz, Sincan Kaymakamlığı ile Vedat Dalokay Kreşi arasındaki tatsız olayları, Sincan halkının temsilcileri olarak; yani siyasi parti temsilcileri ve mahalle muhtarlarımızla yaptığımız toplantı ve  istişarede, Atatürk ve Türk Bayrağı’na yapılan saygısızlığı aramızda tartışarak kamuoyunu aydınlatmak gayesiyle aşağıdaki ortak tepkimizi oy birliği ile kaleme aldık ve bütün vatandaşlarımıza önemle duyuruyoruz.

   Sincan’daki Dalokay Kreşi’nde işçi olarak kadrolu olmayışına rağmen Sincan Belediyesi’nin Sinkent Şirketi kanalıyla kreşin yetkili koltuğunda söz sahibi olarak oturan zat, aslında üniversitenin matematik bölümü mezunu bir kızcağızdır. Söylediği her söz şuurlu, bilgili ve bir ideolojinin tam temsilcisidir. Çünkü Türk Bayrağı’nı Amerikan Bayrağı gibi benzetmelerle “Bir bez parçasıdır” demesi TÜRK Milleti’nin bölünmez bütünlüğü, hür ve müstakilliğini milyonlarca şehidimizin kanlarıyla boyanması hasebiyle Ata’mızın şanlı emanetidir. Bu saygısızlığı ve bu ihaneti yapan şahsı şiddetle kınıyoruz. Basında ve fısıltı gazetelerinde de Bayrağa hakaret eden zevatı savunarak adalete ve Kaymakamlık Makamı’na hakaret eden kişi ve kuruluşları da insafa davet ederek, birliğimize ve bayrağımıza sevgi ile sarılıyoruz.“Kız kardeşimizin gelinliği, şehidimizin son örtüsü, ışık ışık dalga dalga bayrağım, senin altında doğdum senin dibinde öleceğim.”

  Böyle diyen veya demeye çalışan, ama esasında galiba biraz da işin zamanının geçmemesi adına aceleye getirilen bir kınama raporu, başta Sincan CHP İlçe Başkanı Kemal Baştimur öncülüğü ve tavsiyesi eşliğinde bazı mümessil kişilerce hazırlanıyor ve imza altına alınıyordu.

    O Rapor’a imza koyanların sayısına baktığımızda, uğursuz bilinen 13 rakamını veriyordu, Onlar kimlerdi? Baştimur Baş’ta olmak kaydıyla İlçe Başkanlarından ANAP’ın Sincan İlçe Başkanı Cemal Karakuş, DYP İlçe Başkanı Ali Yücel Özkaya, DSP İlçe Başkanı Mahmut Karatekin, MHP İlçe Başkanı Hüseyin Temiz ve BBP İlçe Başkanı Yusuf Usta idi. Bu altı ilçe başkanını 13’e tamamlayan diğer isimler ise sadece mahalle muhtarlarından ibaretti. Bunlar da Ulubatlı Hasan Mahallesi Muhtarı Ahmet Karataş, Plevne Mahallesi Muhtarı Rıfat Akkan, Fatih Mahallesi Muhtarı Ali Şahin, Pınarbaşı Mahallesi Muhtarı Ali Bayraktar, İstasyon Mahallesi Muhtarı Cevher Yılmaz, Atatürk Mahallesi Muhtarı Mustafa Gülmez ile Mareşal Çakmak Mahallesi Muhtarı Dursun Keskin’den şekildi-müte/şekkildi. 

   Niye böyle idi? Sincan bünyesinde tepki verecek hikmet sahibi adamın sayısı bu kadarla mı sınırlıydı? Hayır,daha çok vardı, ama o çok kısmında kalanlar, zamanın birer parçası olmaya ve arasıra TANK-MANK demeye memur edilmişlerdi.

  Yani, her yıl 28 ŞUBAT geldiğince Sincan’ın İmajı’nı konuşmaya, çözüm üretmeye gelince üretmemeye görevli lafazan kalabalıktan ibarettiler. Aradan 12 yıl geçmesine rağmen, rapor bir kere geldi, yayınlandı ve geçti. Lâkin Sincan’da İmaj lafazanlığı halâ hükmünü korumaya devam ediyor.. Etse ne?


CHP Kodamanlarındanil Başkanı Yılmaz Ateş'e göre
"Olayın arkasında gericilik var"

CHP Genel Sekreter Yardımcısı Rıza Yılmaz. İl Başkanı Yılmaz Ateş ve beraberindeki il yöneticileri Sincan Kaymakamı Ali Gün'ü ziyaret etti. Önce CHP Sincan İlçe Başkanlığı’nda kısa bir basın toplantısı yapan CHPli yöneticiler bir takım gerici güçlerin Sincan'da estirdikleri havayı yerinde görmek için ilçeye ziyarete geldiklerini söyleyerek "Kaymakam cumhuriyetin kaymakamıdır. Bayrak ve Atatürk de Çağdaş Türkiye'nin sembolü haline gelmiştir. Bu nedenle kaymakam da üzerine düşen görevi yapmıştır" dediler.

"Sincan'ı neden ziyarete geldiniz?" sorusu üzerine Rıza Yılmaz, "buraya Devlet’e ve Cumhuriyet’e sahip çıkan insanların yanında olmak, onlara desteğimizi göstermek için geldik" dedi.

     CHP İl Başkanı Yılmaz ATEŞ' e göre

        "Olayın arkasında gericilik var"

"Kaymakamdan yana mısınız? Tutuklanan kızdan yana mısınız?" sorusu üzerine de; "biz ülkenin bütünlüğünden laik devletten yanayız. Ülkenin bütünlüğüne demokratik laik yapısına kim sahip çıkıyorsa onun yanındayız. İlçe kaymakamımız da bu nitelikleri taşıyan birisi. Kaymakam arkadaşımızı haklı buluyoruz. Kaymakam doğal görevini yapmıştır" şeklinde konuştu.

Yılmaz Ateş, "Kaymakamın arkasında CHP mi var?" sorusuna yanıt olarak şunları söyledi: "Ben eski bir sosyal demokrat il başkanıyım. Fakat kaymakamın daha elini sıkmış değilim. Bugün gidip ziyaret ederek tanışacağım. Ancak şunu söylemek istiyorlarsa doğrudur. Kaymakam da Atatürk ilke ve devrimlerini savunuyor. Atatürk'ün kurduğu bir parti olarak CHP de. Bu anlamda bir benzetme yapıyorlarsa doğrudur. Ama dediğim gibi Kaymakamı yeni görüp tanışacağım. Bu anlamda da, Kaymakamın CHP ile bir ilişkisi söz konusu değildir.” Ateş, Atatürk ve bayrak için demirbaş kayıdı olayına da; "Buna gülmek lazım. Resmi kurumlarda böyle bir şey olmaz. Bayrak ve Atatürk’leri yoksa bizim partide bol miktarda var verebilirdik" dedi. Yılmaz Ateş sözlerini şöyle sürdürdü: "Bizim için sorun şu müdürün şununla ilişkisi var. Şu şunu yapmış sorunu değil. Bir resmi kuruluşta Bayrak ve Atatürk bulunmalıdır. Diğer bütün söylentiler olayı çarpıtmak için. Bu olayın arkasında da kendi gerici düşüncelerini yaymaya çalışan, demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışan güçlerin parmağı var" dedi.

    DYP'li VEKİL İRFAN KÖKSALAN'DA YILMAZ ATEŞ'LE MUTABIKTI..

 “Olayın arkasında gericilik var” diyen ve İlçe Kaymakamı Ali Gün'ün üzerine düşen görevi yaptığını ifade eden CHP Ankara İl Başkanı Yılmaz Ateş'e "haksızsınız" deme gibi bir elle tutulur hakkımız olamaz. Belki de bu konuda Bekir Yıldız da aynı düşünceyi taşıdığı halde kendisine bağlı bir birime yapılan baskını, (aslı teftiş, ama belediye yetkilileri için bu böyle değil). Hem ani, hem de yargılanış biçimi yönünden usule uygun bulmadığından meseleye tersinden bakmıştır.

 Yineliyorum, Ayşe Tokuştepe'nin yanında görünerek, vaki hatalara rağmen Kaymakam Ali Gün'e, yargıya ve TCK 145-1 'e itiraz etmenin yanlışlığı, işte en ağır ifadelerle, en hakir karikatür çizimleriyle İslâm’ın özünden başka kime ve neye fatura çıkarmıştır ki..

 Bir Bekir Yıldız, bir tarafta, habire Kaymakam'ın hukukuna başkaldırıyor. Diğer tarafta CHPli ve DYPli bürokratlardan tepkiler yağıyor..

  Bir Ayşe Tokuştepe, Bayrak ve Atatürk hassasiyetsizliğiyle birdenbire gündeme oturuyor. Diğer tarafta sağ ve sol siyasi 6 ilçe başkanından şiddetle kınama alıyor.. Daha dün, Lâle Anıtı'nın yıkımında Yıldız'ın yanında yer alanlar, konu milli hassasiyet olunca, anıttaki millisizliğe olduğu gibi, kreşteki millisizliğe "ihanet" diyerek yine yer alıyorlar. Hem de Lâle Anıtı yıkılırken, buna ayak direyen ve yanlarında olmayan CHP'li İlçe Başkanı Kemal Baştimur'u da aralarına alarak..

 Bütün bunlara rağmen Yıldız'ın, Gün'le inat kavgasına girmesi, göründüğü kadarıyla duygu ve düşüncelerini riske emanet eylemesinden başka ne olabilir ki..

 Bu itibarla DYP Ankara 4. Bölge Milletvekili İrfan Köksalan'ın da tıpkı Ateş gibi, aynı ifadeyi kullanarak; "Kaymakam Gün görevini yapmıştır" demesine de "haksızsınız" deme hakkımız var mı? Yokk..

 Sincan'a gelerek DYP İlçe Başkanlığı'nda bir basın toplantısı düzenleyen Köksalan ısrarla Sincan Kaymakamı Ali Gün'e yapılan eleştirilerin haksız olduğunu söylüyordu. Bu apaçık Gün'e verilen destek idi. Vekil İrfan Köksalan'a göre Kaymakam gayet doğal olarak görevini yapmıştı.

 DYP Sincan İlçe Başkanlığı'nda düzenlediği basın toplantısıyla çok sayıda partililerine seslenen Köksalan bu konu ile ilgili görüşlerini özetle şöyle dile getirdi; "Ben Kaymakam Ali Gün'e teşekkür ediyorum. Kaymakam memleketi korumuştur. Benim babam, oğlum, Bayrağa, Atatürk'e saygısızlık yaparsa onları bile affetmem. Bir Belediye Başkanı Kaymakam'a dil uzatmıştır. Halbuki Belediye Başkanı’nın tarafsız olması gerekir. Kendi yandaşlarını korumak için böyle konuşmaması gerekir. Bayrak bir semboldür. Küçük aşiretlerin dahi bayrağı vardır. Bu olayda Belediye Başkanı, Kaymakam'a yalancı diyerek hakaret etmiştir. Bu hukuk sorunudur. Ülkemizin birlik ve beraberliği için herkesi göreve çağırıyorum. Hiç kimsenin Bayrağa ve Atatürk'e hakaret etmesine izin vermem.."

 Bu konuşma metni içinde Köksalan'ın tavsiye ettiği husus olan "başkanın tarafsız olma gereği" doğru bir tesbitti. Diğer bir husus ise "Kaymakamı yalancılıkla itham etme hususuydu ki elbette bir mülki idare amirine denilebilecek en son söz bu olmalıydı. Bunlara dikkat çeken Köksalan, o gün basın mensuplarına mahkeme kararı göstererek yargılamanın usule uygun olduğunu vurgulamıştı.

 Yani Köksalan'a göre, ortada İstiklâl Mahkemeleri benzeri bir yargılama falan yoktu.. O halde ne vardı; bir taraftan İlçe Başkanları muhtarlara, öte taraftan DYP ve CHP üst düzey bürokratlara bakınca, ortada "milli müştereklerde birleşme" vardı.

 İşte bu ‘birleşim’in isbatını da, Ayşe Tokuştepe 2 yıl 2 ay mahkum kalarak yapacaktı..

ŞERİAT PROVASI

   Atatürk'e ve Türk Bayrağı’na hakaret suçundan 2 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılan Vedat Dalokay Kreş Müdiresi Ayşe Tokuştepe'nin mahkumiyet kararı üzerine şeriat yanlısı yayın organları ve gruplar ayağa kalktı.

   "Bez Parçası"

   Sincan Kaymakamı Ali Gün ve İlçe Milli Eğitim Müdürü Satılmış Çağlar'ın denetlemek üzere gittiği Kreşte, Atatürk resmi ve Türk Bayrağı'nın neden olmadığı sorusuna tesettürlü müdire "Atatürk resmi asmaya mecbur muyum? Bayrak da neymiş, bez parçası. Bayrağa saygı göstermek zorunda mıyım? Ha Amerikan Bayrağı, ha Türk Bayrağı! Birer bez parçası. Baskı yaparak inandıramazsınız" karşılığını verdi.

   Yıldız’dan savunma

   Bayrağa ve Atatürk'e hakaret eden Kreş Müdiresi’nin haksız yere cezalandırıldığını ileri süren Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, "Kreş Müdürü’nün yargılanması oldu bittiye getirilmiştir. İstiklâl Mahkemesi’ndeymiş gibi yargılanıp cezaevine kondu. Anlaşılan o ki, İstiklâl Mahkemeleri hala devam ediyor. Bu haksız bir olaydır" dedi.

   Yargının duyarlılığı

   Anne babaların çocuklarını emanet ettiği Kreş Müdiresinin Türk Bayrağı ve Atatürk'e hakaretine hukukun yanıtı yıldırım hızıyla oldu. Vedat Dalokay Kreş Müdiresi Ayşe Tokuştepe sevk edildiği Sincan Nöbetçi Asliye Mahkemesi tarafından tek celsede 2 yıl 2 ay cezaya çarptırıldı.

Şahinoğlu'nun tepkisi

    Ankara Valisi Erdoğan Şahinoğlu Ayşe Tokuştepe'ye verilen cezanın az bile olduğunu belirterek "Bayrağa ve Atatürk'e hakaret etmek vatan hainliğidir. Söz konusu dosyayı inceledim. Bunun cezasız kalması düşünülemez" dedi.

 Müdire SİNKENT'li

  Kreş Müdiresi Ayşe Tokuştepe'nin yasal olarak belediye ile bir ilişkisinin olmadığı ve SİNKENT A.Ş. aracılığıyla işe girip, Kreş Müdürlüğü ile görevlendirildiği öğrenildi.

   Atatürk'e ve Türk Bayrağı’na hakaret eden Sincan Belediyesi Vedat Dalokay Kreşi Müdüresi Ayşe Tokuştepe, çıkarıldığı nöbetçi mahkeme tarafından tek celsede cezaya çarptırıldı. Hakaret olayının savcılığa bildirilmesinden sonra bir gün içinde dosyanın tamamlanması ve mahkemenin tek celsede suçu sabit görerek Kreş Müdüresi Tokuştepe'yi 2 yıl 2 aya mahkum etmesi, yargının Atatürk ve Türk Bayrağı'na duyarlılığı şeklinde yorumladı.

Olay şöyle gelişti: Sincan Kaymakamı Ali Gün, Sincan İlçe Milli Eğitim Müdürü Satılmış Çağlar ve Sincan Kız Meslek Lisesi Müdürü Pembe Karabina, 4 Mayıs 1995 günü olağan denetlemelerde bulunmak ve kreşte staj yapan Kız Meslek Lisesi öğrencilerinin stajlarını yerinde gözlemlemek için Sincan Belediyesi'ne bağlı Vedat Dalokay Kreşi'ne gittiler. Kreşi gezen Kaymakam Gün, hiçbir yerde Atatürk resmi ve Türk Bayrağı olmadığını görünce, Türbanlı Kreş Müdüresi Ayşe Tokuştepe'ye, neden Atatürk resmi ve Türk Bayrağı asmadıklarını sordu. Müdüre Tokuştepe, Kaymakam Gün'e şu yanıtı verdi:

"Atatürk resmi asmaya mecbur muyum? Baskı yaparak inandıramazsınız. Bayrak neymiş, bez parçası! Bayrağı asmak mecburiyetinde miyim? Bayrağa saygı göstermek mecburiyetinde miyim? Ha Amerikan Bayrağı, ha Türk Bayrağı.. Birer bez parçası!"

   Gazetenin devam haberi CMUK kararıyla ilgili: İlçe Milli Eğitim Müdürü Çağlar ve Kız Meslek Lisesi Müdüresi Karabina'nın yanında geçen bu konuşmalardan sonra Sincan Kaymakamı Ali Gün, Vedat Dalokay Kreş Müdiresi Ayşe Tokuştepe hakkından Sincan Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Savcılık dosyayı hızla tamamlayarak Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi'ne sevk etti. Ertesi gün görülen davada Ayşe Tokuştepe'ye CMUK gereği avukat isteyip istemediği soruldu. Tokuştepe avukat istemedi. Her iki tarafın da tanıklarının ifadesini dinleyen mahkeme heyeti, 3005 sayılı yasaya göre suç sabit görüldüğünden tek celsede karar vererek Kreş Müdüresi Ayşe Tokuştepe'ye T.C.K'nın 145. maddesinin 1. fıkrasına göre 2 yıl 2 ay ceza alan Ayşe Tokuştepe ile görüşmek isteyen Sincan'ın Sesi muhabirleri Ayşe Tokuştepe'nin tepkisiyle karşılaştılar.

 Atatürk'e ve bayrağa hakaret suçuna Türk hukukundan yıldırım yanıt alan Ayşe Tokuştepe yargılanma bittikten sonra, 2 yıl 2 ay cezasını çekmek üzere Ulucanlar Cezaevi'ne gönderildi.

 Olaydan sonra gazetemize bir açıklama yapan Ankara Valisi Erdoğan Şahinoğlu, cezayı az bile bulduğunu belirterek, dosyayı incelediğini ve böyle bir suçun cezasız kalmayacağını, Atatürk ve Türk Bayrağına hakaretin vatan hainliği olduğunu söyledi.

 Ayşe Tokuştepe'nin ceza aldığı TCK 145-(1) maddesi ne diyor peki?  “Türk Bayrağını ve Devletini diğer bir hakimiyet alametini tahkir kastiyle bulunduğu yerden söküp kaldıran veya yırtan, bozan yahut diğer herhangi bir suretle tezlil eden kimse, bir seneden üç seneye kadar hapsolunur.”

   
KENDİNE İĞNE OLAN ELE KILIÇ MI? KENT'İN PENCERESİ'NDEN

   Sincan'ın Sesi Gazetesi'nin İstihbarat Şefi Necdet Kılıç, 15 Mayıs 1995 tarih ve 10 Sayılı gazete nüshasının Kent Penceresi köşesinde, Ayşe Tokuştepe'nin Sincan Adliyesi'ne getirildiğinde orada bulunan tek basın mensubu olduğunu iddia ediyor. Olayları anlatış biçimine bakılırsa bu doğru. Konuya onun doğrusunda baktığımızda önümüze şöyle bir tablo çıkıyor;

“Bayram öncesi gazetemize gelen ihbarla soluğu Sincan Adliyesi'nde aldık. Kreş Müdürü olduğunu sonradan öğrendiğimiz kara çarşaflı kadın ve yanında bir polis ile başka bir kara çarşaflı Atatürk ve Bayrağa hakaret davasından yargılanmak üzere bekliyorlardı. Kreş Müdüresi’nin yanındaki kadının tanık olduğunu öğreniyorum, ancak kadın, tanıklıktan çekindiğinden mi nedir polis bir kapıdan getiriyor, kadın öbür kapıdan çıkıyordu.

Eğitim Kültür Müdürü Ünal Bayır da (Önal olacaktı, hattâ bir başkası..) elinde telsiz mahkeme koridorunda bir sağ bir sol yapıp duruyordu. Telaşlı ve panik içinde, arada bir belediyeye koşarak gidiyor, sonra yeniden geliyordu.

Bense resim çekmeye çalışıyorum. Önce kara çarşaflı kreş müdüresi, "İnsan hakları var. Resim çekmeye hakkınız yok" diyor. Bense demokratik bir basın temsilcisi olarak bir iki kare resim çekmeye çalışıyorum. Ancak kara çarşaflı müdüre arkasını dönüyor. Yüzünü çekemediysem de, yine de istediğim resmi almıştım.

Hakimin de uyarısıyla resim çekme eylemini bırakıp duruşmanın başlamasını bekliyorum. Saatlerce beklemeden sonra nihayet duruşma bitiyor ve salon kapısından Sincan Belediyesi'nin Eğitim Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Ünal Bayır ve kreş müdiresinin kara çarşaflı iki tanığı çıkıyor. Deklanşöre basıp resim çekmeye çalışıyorum. O an Ünal Bayır; "çekme lan resmimizi" diye üzerime yürüyor. Adliye Polisi Ünal Bayır ve tanıkların dışarı çıkmasını istediğinden aralarında kısa bir tartışma çıkıyor.

 Sonuçta Atatürk ve Bayrağa hakaretten yargılanan kreş müdiresinin mahkemesinde tek gazete olarak Sincan'ın Sesi vardı. Hürriyet Gazetesi'ne de haber bizim aracılığımızla ulaştı. "Beklenen Vakit" gazetesinin ileri sürdüğü gibi Kaymakam Ali Gün değil, Sincan'ın Sesi haber verdi. Kaymakam Ali Gün'ü arayan gazeteciler de Kaymakam’dan "olay valiliğe iletildi, oradan öğrenin" yanıtı aldı.

Gazetemiz olayların üzerine nesnel gazetecilik anlayışı ile giderek okurunu bilgilendirmeyi amaçlamaktadır. Beklenen Vakit ve Selam gazeteleri sağa sola çamur atıp, mahkeme kararını bile incelemeden "tanıklar dinlenmedi, CMUK uygulanmadı vs" gibi yalana dayalı haberciliğin en güzel örneklerini sundular. "İnanca Saldırı"yı dillerine dolayıp yalan yanlış yerde kullanan bu gazeteler, hakareti net bir ifadeyle reddetmekten çok, meşrulaştırmaya çalıştılar. Kreş Müdiresini temize çıkarmanın bir başka taktiği de Kaymakam hakkındaki iğrenç iftiralardı.

Şeriat Cephesi bu olayı bahane ederek kaymakamı ve mahkeme heyetini ve diğer kamu görevlilerini hedef gösteren bir saldırı başlattı. Günlerdir şeriatçı basının manşetlerinden inmeyen iftira kumpasına karşı Sincan'ın Sesi, dürüst ve namuslu kamu görevlilerinin kalkanı olacaktır.

  4 Mayıs 1995 günü mahkum edilen Ayşe Tokuştepe'nin mahkumiyet öncesi Sincan Adliyesi'ndeki durumu ve karşı basına malzeme oluşunun hikayesi böyle. Bu doğru. Ama bir de aynı gazetenin yavuz hırsız başlığıyla öyle bir makalesi var ki Ayşe Tokuştepe'nin verdiği fırsat ile öteden beriden sağın ve solun karıştırıldığını görüyoruz. Burası her neyse de son cümlelere bir bakmak lazım. Sincan Belediyesi'nden 502 emekçi işten atıldığı zaman hak, hukuk,demokrasi, insan hakları gibi değerleri görmezden gelenler ve bu uygulamayı bizzat yapanlar suçludurlar. Sonra da yavuz hırsızlar ne kadar ciyaklarsa ciyaklasın onlardan korkmayan ev sahiplerinin de olduğunu hiç ama hiç unutmamalıdırlar. Çünkü ergeç halk gelir, dinsel fanatizm zail olur! Tavsiye ediyorum; zail olur da bizim 174. sayfada anlattığımız ne olur? 502 işçiyi işten atmak yavuz hırsızlık oluyorsa, 232 işçiyi kendi dönemlerinde işten atmak da kuşkusuz çok yavuz hırsız olur.

   Çağdaş Sincan'ın Sesi ile Şeriat Provası'na imza koyan ikili Necdet Kılıç ve İ. Feyzi Ünal bir zamanlar işçi grevlerini yatıştırma gayreti içindeydiler. Ünal nedense bu mazlumiyeti çok çabuk unutmuştu.

 

     Bir Bayrağa Saygı Yürüyüşü ki Ne Muhteşemdi

   Vedat Dalokay Kreş Müdiresi Ayşe Tokuştepe yargılandığı TCK 145 (1) maddesine göre, Türk Bayrağı’nı tahkir kastıyla ne bulunduğu yerden söküp kaldırmış, ne yırtmış, ne de bozmuştu. Ya ne yapmıştı? " Amerikan Bayrağı da bayraktır, bir bez parçasıdır" gibi ifadelerle sadece onu tezlil etmiştir. Tezlil de olsa, bu O’nun mahkumiyetini sağlamıştı. O'nun Sincan gündemine oturan tezlilinin tarihi 4 Mayıs 1995'ti..

Necdet Kılıç’ın verdiği isim doğru muydu?

Hayır, doğru değildi. Ama, böylesine bir karmaşaya hem de hazır olmadığı bir zamanda adım atan Sincan’da artık doğrularla eğrileri ayırt etmeye kimsenin aklı yatmaz durumdaydı.

   Fikirlerin şahısları müsbetsizliğe itiverdiği, ya da şahıslara münhasır iyi niyetleri kötüden yana kullanarak maksadını tatmine uğraştığı bir zamanın cenderesindeydi Sincan.. Dolayısıyla Necdet Kılıç da böyle bir heyecanın aşırı hızıyla gördüğünü göremez, hatta dört gözlülüğüne rağmen seçemez hâle gelmiş, belki de getirilmişti..

  Her neyse..şimdi biz dönelim Önal Bayır’a.. Gerçekten Necdet Kılıç’ın tarifiyle o adliye koridorlarını bir o yana bir bu yana arşınladıktan sonra belediyeye koşup talimat yenileyen kişi o muydu? İşte Önal Bayır tarafından tarafıma nakledilen o meselenin iç yüzüne göre Necdet Kılıç’ın Kent Penceresi köşesinde belirttiği gibi, adliye koridorlarında koşturan kişi Önal Bayır değil, daha sonra sanık olan Hüseyin Avni Yazıcı idi. Ama, muhakeme o ki, böyle zamanlarda hiddetler adamı gördüğünü bile göremez şekle getirebiliyordu..

 

 

 
  Bugün 46 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol